Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: İktidar ortaklarını bir arada tutan temel harç Kürt düşmanlığıdır

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: İktidar ortaklarını bir arada tutan temel harç Kürt düşmanlığıdır


HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Hakkari’nin sınır hattında yaşanan ölümlerin Kürt düşmanlığının sonucu olduğunu belirterek, “Şimdiki iktidarın ortaklarını bir arada tutan temel harç kürt düşmanlığıdır” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Van İl Örgütü’nde gerçekleştirilen halk buluşmasında konuştu. 

 

ŞEMDİNLİ ZİYARETİ

 

Dünkü Şemdinli ziyaretine değinen Sancar, “Dün Şemdinli’deydik, oradan Gever’e geçtik. Halkımızın sıcak karşılaması bizi mutlu etti ve güç kattı. Keşke bu buluşmaları biraz daha gerçekleştirebilsek. Bundan sonra eksikliklerimiz tamamlamak için daha yoğun çalışacağız. Ülkemizin diğer kesimlerinde de bu buluşmaları tekrar edeceğiz. Sıkça bir araya geleceğiz, yolumuza güçlenerek devam edeceğiz” dedi. Şemdinli’yi “sivillere yönelik saldırılara karşı adalet mücadelesinin güçlü olduğunu göstermek” amacıyla ziyaret ettiklerini belirten Sancar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun katıldığı bir televizyon programında kendisi döneminde faili meçhul cinayetlerin yaşanmadığı yönündeki iddialarına değindi.  

 

SİVİLLERİN KATLEDİLMESİ

 

Sancar, şunları söyledi: “Biliyorsunuz Soylu geçen gün bakanlık döneminde faili meçhul cinayetlerin, işkencenin olmadığını söyledi. Sadece Hakkari’de son 5 yılda, yani onun bakanlığı döneminde güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 3 çocuk, 15 kişi hayatını kaybetti. Bu süre içerisinde ayrıca 17 sivil yaralandı. Bu ölümleri neyle açıklıyorlar ya da valilik açıklamasında neyin arkasına sığınıyorlar? ‘Sınır ticareti’ diyorlar. 2016 yılını hatırlayalım. Yüksekova’da şehrin göbeğinde zırhlı araçtan açılan ateş sonucu katledilen 4 genci hatırlayalım. 4 gün önce Derecik’te bir çoban yaralandı. Biz bu saldırıların kaynağını da nedenini de iyi biliyoruz. Kürdü koruma hakkı olmayan, hukuktan yararlanmayan bir halk olarak görüyorlar. Kürde hukukun en asgarisi bile fazla görülüyor. Bu düzen esasen Kürt düşmanlığı üzerinden kurulmuştur. Şimdiki iktidarın ortaklarını bir arada tutan temel harç kürt düşmanlığıdır. OHAL ile yoğunlaşan saldırılar pervasızlaştı. Sınır dedikleri halkımızı bölen, Kürt halkını bölen yapay işaretlerden başka birşey değildir. Sınırın öte yakasında akrabaları var, bir kısmı Kürdistan yönetiminin vatandaşı. Bütün bunlar ziyaret amaçlı gerçekleştiriliyor. Bazen de yanlarında basit eşyalar getiriyorlar. Bunun kökünü de kaynağını da aklımızdan çıkarmayalım.

 

93 KONSEPTİ

 

Van bu tür cinayetlerin sembolünü yaşayan bir coğrafyadır. 33 kurşunu unutmadık, unutmayacağız. Roboski’yi unutmadık, unutmayacağız. Bir de katledilenlere terörist diyorlar. Bu düzenin hukuksuzluklarını meşrulaştırmak için, talanı aklamak için, pis ilişkiyi temize çekmek için sığındıkları temel gerekçedir. Bunu anlayacağımız karşılığı da Kürt sorununda imha, inkar ve savaş politikalarıdır. Kürt sorununda imha ve inkar anlayışıyla savaş politikaları devreye konulduğunda, cinayetler, yargısız infazlar, işkence ve her türlü kirli ilişki birden bire büyüyor. Susurluk’ta karşımıza çıkan tablo, tam da 93 konseptinin yansımasıydı. Bu Kürtlere karşı topyekün savaş politikasıydı. Binlerce köy yakıldı, milyonlarca insan göç edildi, binlerce insan failini bildiğimiz ancak faili meçhul cinayetlerle katledildi. İşkenceler her alana yayıldı. Bu ilişkileri sürdürmek için de kirli ilişkilere ihtiyaçları var. Devlet içinde yasadışı örgütler kuruyorlar, mafyayla iş tutuyorlar. Savaşı başka türlü yürütmeleri mümkün değil.

 

UYUŞTURUCU TİCARETİ

 

Türkiye, BM 2020 yılı raporuna göre şu anda dünyada uyuşturucu kaçakçılığında 3’üncü sırada yer aldı. Uyuşturucudan alınan para nereye gidiyor ve nasıl kullanılıyor? Şüphesiz savaş politikalarını finanse etmekte kullandığı bir boyut var. Ancak bu işi yürüten çetelerin, mafya örgütlerinin de payına düşen büyük bir kara para var. Kanlı, kirli ve kara para. İşte Susurluk’ta ortaya çıkan şey buydu. Şimdi ise Sedat Peker’in açıklamaları üzerinden tartışılan mesele de 2015 konseptidir. 2015’te AKP tarafından çözüm süreci bitirildi. Belki de çözüm sürecinin sona erdirilmesinin tartışmayı bitiren açıklamayı da önceki gün AKP Genel Başkanı kendisi yaptı. Çözüm sürecini nasıl kullanmak istediklerini ve neden bitirdiklerini itiraf etti. Yıllardır şunu diyoruz; çözüm sürecini AKP kendi çıkarına göre kullanamadığı için sona erdirdi. Savaş politikalarına yeniden döndü. 2015 tam da bu gelişmelerin dönüm noktasında oluştu. 2015 yılında şehir ablukalarını, yakılan-yıkılan yerleri düşünün. Ardından gelen dokunulmazlıkların kaldırılması, yargı operasyonları ve benzeri yöntemlerle demokratik siyasete yönelik tasfiye planlarını düşünün. 

 

Hepsi imha ve savaş politikalarıdır. Bu savaş politikalarının da yeni bir boyutu var. Artık sadece Türkiye’deki Kürtler üzerinden yürütülmüyor. Kürtler nerede yaşarsa yaşasın, onların kazanım elde etmelerini engellemek gibi bir hedefi de var. İşte Suriye politikası. Önce Kürtleri imha etmek istediler. Bütün çeteleri oraya saldılar. Ancak başta İŞİD olmak üzere bu çetelere Kürt halkı diğer halklarla birlikte direndi. Onları püskürtü. Böylece AKP’nin Ortadoğu planlarını da boşa çıkarttı. 

 

ORTAK PAYDA: KÜRT DÜŞMANLIĞI

 

Ardından 7 Haziran’da HDP’nin halktan aldığı büyük destek ve seçim başarısı AKP’nin tek adam rüyalarını da yıktı. Kürde, HDP’ye ve demokratik siyasete düşmanlıkları bu gelişmelere dayanıyor. Mevcut AKP-MHP ittifakı ve adı konmamış ortakları tam da bu noktada bir araya geldi. Bir kaşık suda birbirlerini boğacak olanlar ve daha önce birbirlerine amansızca düşmanlık yapmış olan gruplar, bir tek ortak payda da bir araya geldi. Bu ortak payda Kürt düşmanlığıdır. Kürt düşmanlığına dayanan bu iktidar koalisyonu, her türlü kirli ilişkiye ve savaş yöntemine başvurdu. İlişkiler kontrolden çıkınca da çatışmalar başladı. Özellikle Suriye çetelerini finanse etmek için uyuşturucu ticaretinin kullanıldığına dair ortaya atılan iddialar çok ciddi iddialardır. Bunları hep birlikte dikkatle takip etmeliyiz. Bu uyuşturucu ticaretinin ve diğer kirli ekonomi kaynaklarının yarattığı rant, öyle devasa boyutlara ulaştı ki şimdi bu ranttan payını alan çeteler, mafya örgütleri birbirlerine girmeye başladı. 

 

Birbirine girdiklerinde de ucu siyasi iktidara ve devlet içi yapılanmaya dayanır. Bütün bu çürümenin, çöküşün ve talanın kaynağı Kürt sorununda imha, inkar ve savaş anlayışıdır. 

 

Partimize her yerden amansızca saldırdılar. Her yerde bunu kullandılar. Ancak HDP halktır, halk ayaktadır ve halk umudun kaynağıdır. Biz yine direniriz, mücadelemizi yine sürdürür ve eninde sonunda yine kazanırız. Ancak bu sonuca varmak için beklememek ve gecikmemek lazım. Bundan dolayı Türkiye’de kim demokrasi ve adaletten yanaysa, gelsin birlikte yürüyelim. Güçlü toplumsal mücadele ve kararlı siyasal çizgi, bu savaş ve rant düzenini durdurup, değiştirebilir. HDP’nin kimseden yardım dilediği yok. Biz kendimizi değil, bu ülkenin geleceğini ve ülkede yaşayan halkların huzurunu, refahını ve huzurunu düşünüyoruz. Bu nedenle aldığımız oy oranı belli. Bizim esas hesabımız, bu ülkenin yönetimine ortak olmak. Bunu da demokrasi güçleriyle birlikte yapmak istiyoruz. Eğer bu gerçekleşmezse bunun sorumlusu HDP olmayacaktır.

 

TEK HEDEF HDP DEĞİL

 

Muhalefete yönelik saldırılar artıyor. Sedat Peker videoları üzerinden ortaya çıkan tartışmaların sadece belli şahıslarla ve ilişkilerle sınırlı olmadığını da biliyoruz. Nitekim iktidarın başı ve onun küçük ortağı da bütün bunları açıkça üstlendiler. Bu bir sistem meselesidir ve bu iktidar artık mafyatik bir düzene oturmuştur. Ülkeyi de bu mafyatik düzene mahkum etmek istiyor. Bakın Rize’de İYİ Parti ziyaretine saldırı oldu. Genel Başkanı Meral Akşener’e yönelik bir tehdit vardı. Üstelik bu tehdidi AKP Genel Başkanı Erdoğan, açıkça sahiplendi ve daha da beterinin olacağını söyledi. 

 

Burada asıl mesele ve tek hedef HDP değil. HDP’nin en büyük hedef olmasının nedeni en çok direnen güç olmasıdır. Kürtlerin en büyük hedef olmasının nedeni boyun eğmemesidir. Sadece HDP’yi hedef almakla sonuç alamayacağını gören iktidar, diğer muhalefet partilerine de benzer şekilde saldırmaya başlıyor. Bunu daha önce de yapmıştı. Şimdi de bunu artıracağını açıkça ilan etti. Bu saldırı ve zulüm kime yönelirse yönelsin, ayrım gözetmeden karşı dururuz. Karşı çıktığımız şey iktidarın zihniyeti ve politikalarıdır. Bizim bu tutumumuzu herkes açıkça görsün. Bu ülkeye demokrasi etiği dersinin de kaynaklarını görsün. Kürt halkı ve siyasi temsilcileri, demokratik olgunluk ve sonsuz kararlıkla barış ve özgürlük mücadelesini yürütecektir. Kürtler ve HDP olmadan bu ülkede dönüşüm olmaz. Demokrasinin yolunu açmak mümkün olmaz. Eğer çürümüş düzenini temelinde savaş politiklarıının olduğunu hep birlikte görürsek, o zamanda anlayacağız ki savaş politikalarının asıl hedefi olan Kürt halkı ve Kürt demokratik siyaseti ile HDP bu mücadele en önemli güçtür. Eğer savaş politakalarının bu ülkede çürümenin,çöküşün, rantın kaynağıysa bunu hep birlikte görebilirsek, o zaman anlarız ki Kürt halkı siyasi özne olarak dahil olmadıkça hiçbir süreçte demokratik dönüşüm olmaz. Bu ülkeye barış ve özgürlük gelmez. 

 

DOĞA TALANI

 

HDP Kürt sorununda demokratik çözüm, ülkeye barış ve huzur istiyor. HDP toplumla birlikte mücadele ediyor. HDP’nin var olduğu yer halkın olduğu ve zulme karşı her alanda direnmedir. İkizdere’deki çevre talanına ve orada yaşayan halkın yaşam alanlarının gaspına bakın. Direnen halkın temel destekçisi yine HDP, anlayışı ve çizgisidir. Burada daha dün yaşanan o vahşi olayı da hepimiz biliyoruz. Şexan köyünde bir mermer ocağı yapılmak isteniyor ve bu ocak köyün göbeğinde. Orada yaşayan insanımız, geçimlerini hayvancıkla sağlıyorlar. O mermer ocağı onların geçmişini, tarihini, bugününü ve geleceğini yakacaktır. Onlarda bu yıkıma karşı direniyor ve direneceklerdir. Biz de direnen halkın yanında ve içinde olmaya devam edeceğiz. İster Kürdistan ister Karadeniz isterse İstanbul ve Çukurova’da olsun, nerede zulüm varsa biz orada olmaya devam edeceğiz. 

 

HDP’YE SALDIRILAR

 

HDP’ye saldırılarda veya HDP ile ilgili konularda iktidarın dilini kullanan, onun çizdiği oyun sahasında kalan herkese de bir samimi uyarıda bulunmak istiyorum; HDP’yi iktidarın ağzıyla eleştirdiğiniz taktirde tam da bu kirli ve kanlı düzenin devamına destek olmuş olursunuz. Bu iktidar ve temsilcileri, ortaya saçılan insanlık suçları dahil uyuşturucu ticareti ve her türlü rant ilişkisi dahil bu konulardan kaçmak, hesap vermemek için dönüp dolaşıp alakası olsun ya da olmasın sözü HDP’ye getiriyorlar. Terör diye başlıyor terör diye bitiriyor. Asıl hedef bu düzeni devam ettirmektir. Hesap vermekten kurtulmaktır. Kim ki HDP’ye aynı dille yaklaşırsa bu iktidarın hesap vermesinden kaçmayı kolaylaştıracaktır. Tarih kaydediyor, kaydedecektir. Vicdanlar yargılıyor ve elbette yargılayacaktır. Bu nedenle HDP’nin demokratik dönüşüm mücadelesinde ve özgür geleceğin kurulmasında meşru, eşit ve güçlü bir aktör olduğunu herkesin kabul etmesi gerekiyor. Özellikle demokrasi güçlerinin ve muhalefetin bunu iyi anlaması lazım. Bunu anladıkları anda ülkede dönüşümünün önünün nasıl açıldığını hep birlikte göreceğiz.

 

SINIR ÖTESİ OPERASYON

 

Bu iktidar kirli savaş politikalarında sınır tanımıyor. Sınır ötesini de savaş politikalarının merkezine yerleştirmeye başladı. Sınır ötesi operasyon adı altında yapılan her türlü hamle buradaki sömürü ve zulüm düzenini sürdürmekten başka herhangi bir hesaba dayanmıyor. Sınır ötesi operasyonları muhtemelen yoğunlaştıracaktır ki ölümler ve çatışmalar üzerinden şimdiki tartışmaların üstünü örtsün. Buna karşı hep birlikte uyanık olmak zorundayız. 

 

KÜRT BİRLİĞİ

 

Bu konuda iki tane önemli meselemiz var; Biri Kürtlerin birliğidir. Türkiye’de Kürtlerin eşit özne olduğu demokrasi ittifakıdır. Kürtlerin birliği kendi varlıklarını korumak ve yeni bir sömürge yüzyılının önüne geçmek için şarttır. Eğer farklı ülkelerde yaşayan Kürtlerin siyasi temsilcileri yeni Sykes-Picot’un devreye sokulmasını istemiyorlarsa birlik olmak zorundadır. Kürtlerin temsilcileri, sözcüleri, aydınları, yazarları ve bütün halk bunu istemezse önümüzdeki on yıllar Kürtlerin yeniden biata, itiata, kimliksizliğe mahkum edileceği yıllar olacaktır. Yüz yıl yetti. Yeni bir Sykes-Picot yeni bir tahakküm düzenine Kürtlerin tahammülü yoktur, olmamalıdır. Kürt ulusal birliği Kürtler arası diyalogla ve ortak tutum anlayışları bu nedenle hayati önemdedir. Varlığımızı, kimliğimizi, özgürlüğümüzü korumak ve geliştirmek istiyorsak halkımızın birliğini istemek zorundayız. 

 

Türkiye’de bu çürümüş düzeni ve kısır döngüyü, çevre katliamından, kadın kırımına pervasızca yürüyen bu iktidar anlayışını durdurmak için de Türkiye halklarının demokratik birlikteliğini sağlamak mecburiyetindeyiz. Bunları başarırsak bu düzen en kısa zamanda mutlaka değişir. Biz halkla ve toplumla siyaset yürütüyoruz. Bizi kimse siyasi partiler arası pazarlıkların ve kısır iktidar planlarının bir aracı ve yedek gücü gibi görmesin. Biz bu ülkenin gelecek umuduyuz. Yolumuz açıktır ve bundan zerre şüphe duymuyoruz.”

Exit mobile version