Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Erdoğan’ın Devrim Muhafızları! SADAT’ı en kapsamlı delilleriyle ortaya koyan rapor

Erdoğan’ın Devrim Muhafızları! SADAT'ı en kapsamlı delilleriyle ortaya koyan rapor


Sadat, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Sosyal Doku Vakfı, Osmanlı Ocakları, Halk Özel Harekat (HÖH), Kardeş Kal Türkiye. 15 Temmuz’dan sonra adı sık sık duyulan bu yapılar Tayyip Erdoğan ve siyasi rejiminin paramiliter yapıları. Bunlara eklemlenmiş, savaş ya da öldürme tecrübeleriyle gündeme gelenlerin üye olduğu eski yapılar da var. İHH, İBDA-C, İMKAN-DER ile irtibatlı çevreler bunlardan bir kaçı.  Bu yapı konuşulunca akla hep ASDER’in ve Sadat’ın kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi geliyor. Sadat’ın El Kaide, El Nusra, IŞİD irtibatlı bir çok yapıya gayri nizami harp öğrettiği iddiaları resmi makamlardan cevap bulmuyor. Bunun temel bir sebebi var. Sadat ve çevresinin Erdoğan, Yıldırım, Fidan gibi isimlerle görünür ve doğrudan ilişkileri. 15 Temmuz’da İstanbul Boğaz Köprüsü’nde boğazı kesilerek şehit edilen askeri öğrenciler, elinde silahıyla İstanbul Emniyeti’nin duvarlarında çatışmaya giden sakallı cihatçıların görüntüleri kamuoyunca malum. Peki görünen ve bilinen isimlerin dışında yukarıdaki isimleri sıralanan yapılarla, Sadat, Erdoğan ve çevresinin ilişki içinde olduğu başka isimler var mı? Elbette var. Sırasıyla anlatacağız.

SADAT’I EN KAPSAMLI DELİLLERİYLE ORTAYA KOYAN RAPOR

Konuyu en yakından takip eden kaynaklardan birisi Sound of Silence (Sessizliğin Sesi) Grubu. Sadat ve irtibatlı grupları çok detaylı şekilde inceleyen Sound of Silence Grubu, yaklaşık 70 sayfalık detaylı bir rapor hazırlamış. İnternet ve sosyal medyadan paylaşılan bu raporu yeterince ilgi görmediği düşüncesiyle detaylıca inceledim.

15 Temmuz’da ne yaşandığına dair raporda yer alan şu hatırlatmalar bilinmezleri biraz daha netleştiriyor: “15 Temmuzdaki olaylar meydana gelmeden önce Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, bazı AKP’li politikacılar ve Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı da dâhil bazı Erdoğan yanlısı askerler, o gün ne olacağıyla ilgili tam bir farkındalığa sahiptiler. Ordu içerisinde bir karışıklığın yaşanacağına dair birtakım belirtiler olsa da, Erdoğan, Hükümet yetkilileri, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları önleyici tedbirler almak yerine, Erdoğan’ın yönlendirmesiyle, olaylar başlayıncaya kadar beklediler. Hatta olayların başlaması için provokasyon yaptılar, başlayan olayları manipule ederek kontrolleri altında tuttular ve olayların belirli bir seviyeye tırmanmasına göz yumdular. Sonuçta gelişmeler ancak belirli bir düzeye tırmanınca olaylara kararlı şekilde müdahale ettiler. Böylece Erdoğan ve onun Ordudaki işbirlikçileri tarafından kontrol edilen ‘Kısıtlı Bir Başkaldırı’ ortaya çıkmış oldu. Bu yüzden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olayları ‘Kontrollü Darbe’ olarak niteliyor. Olaylarla hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen Ordudan atılan birçok kıdemli tecrübeli asker ise yaşanan olayları ‘Erdoğan’ın Kendisine Darbesi-(Self–coup)’ olarak nitelendiriyor.”

PARAMİLİTER YAPILARIN VE KAOSUN ORKESTRASYONU

Sadat’ın 15 Temmuz’daki rolü neydi peki? O da raporda açıklanmış; “15 Temmuz 2016’da yaşanan olaylarda Erdoğan’ın paramiliter örgütlerinin oynadığı rolün kapsamlı bir analizi, Erdoğan ve destekçilerinin olayların orkestrasyonunu yaptıklarını, bunun sonucunda birçok sivilin öldüğünü ve teslim olan askerler ile askeri öğrencilerin öldürüldüğünü ortaya koyuyor. Erdoğan, SADAT ve diğer paramiliter örgütleri kullanarak olaylar esnasında şiddetin ve kaosun kasıtlı olarak tırmanmasını sağladı. SADAT bu amaçla ordu içinde ve dışında merkezi ve kapsamlı bir rol oynadı.”

Türkiye’nin güvenlik güçleri 250,000 Polis ve 270,000 Jandarma personelinden oluşuyor. Güvenlik güçlerinin sayısı ile başkaldırdığı iddia edilen 8 bin 651 kişinin sayıları karşılaştırıldığında, darbenin bertaraf edilebilmesi için sivil halkın sokağa çağırılmasına kesinlikle ihtiyaç olmadığı görülüyor. Bu tez ilk günler kabul görmese de şimdilerde en çok konuşulan konu. Siviller ölmeyebilirdi ihtimali ve bu meşhum soruların cevabı verilemiyor.

Erdoğan’ın asıl amacı neydi peki? Bu sorunun cevabı raporda şu şekilde verilmiş: “Erdoğan’ın asıl amacı AKP taraftarlarını caddelerde askerlerle karşı karşıya getirerek, ölü sayısını mümkün olduğunca artırmak olduğu bariz olarak ortaya çıkıyor. Olaylar belli bir seviyeye gelinceye kadar hükümetin kasıtlı olarak müdahale etmemesi ve Erdoğan’ın halkı sokağa çağırarak askerlerle karşı karşıya getirmesi hayatını kaybedenlerin sayısını artırdı. Bazı ölümler siviller askeri zırhlı araçları durdurmaya çalışırken oldu. Ancak ölümlerin çoğu tespit edilemeyen yönlerden yapılan ‘Keskin Nişancı Atışları’ sonucunda meydana geldi. Erdoğan’ın planlaması sonucu yaşanan kaos kimin kime ateş ettiğini perdeledi. Bazı yerlerde polisler halkı kasıtlı şekilde askerlere karşı kalkan olarak kullandı. Neticede 250 civarında insan hayatını kaybetti 1.500 den fazla kişi yaralandı. Ölümlerin birçoğu Ankara ve İstanbul’da gerçekleşti.”

AKP’NİN ‘ANADOLU GENÇLİK BİRLİĞİ’ OLAYLARIN GÖBEĞİNDE

Bir yıl önce yaşanan o kabus gününün içinde Sadat ve paramiliter yapılarının rolü özetle buydu. Peki kimlerdi bu sokaklardaki kişiler? Raporun ikinci önemli tespiti, isim isim Sadat ve yukarıda kimi sivil toplum olarak bilinen yapılarla ilişki içindeki silahlı eylemciler, lojistik ve ideolojik destek veren kişi ve kuruluşlar.

Ellerinde palaskalar ve askerlerin elinden alınan silahlar, yüzlerinden kin ve nefret akan sakallı bazı tipler, 16 Temmuz sabahı Boğaz Köprüsü’nde askerleri linç etme görüntülerine yansımışlardı. O görüntüler sosyal medyada, twitter’da, ‘darbeci hainlerin kellesi alındı’ diye paylaşıldı. O linç olaylarının ve fotoğrafların merkezindeki isimlerden biri AKP’nin kurduğu Anadolu Öğrenci Birliği’nden Mehmet Fatih Demirci idi. 14 Aralık 2016’da İstanbul’da İran Konsolosluğu önünde Üniversitedeki Müslümanlar adına açıklama yaparken de görülmüştü. Askerleri linç ederken de görüntülere girmişti, yakalanmıştı.

Haklarında hiçbir işlem yapılmadı. Savcılık ve hakimliklerin ilk görevi masumları hapsetmek oldu. Köprü üstündeki bu linçler hiç araştırılmadı. CHP’li milletvekillerinin soru önergeleri bir yıldır cevapsız.

BOĞAZLARINI KESEREK IŞİD YÖNTEMİYLE ASKERİ ÖĞRENCİLERİ KATLETTİLER

15 Temmuz gecesi başlayan olaylar ertesi sabah bittiğinde olaylara karışan tüm askeri personel teslim olmuştu. Ancak teslim olan bazı askeri personel, sivil milislerin saldırılarına uğradı ve öldürüldüler. Boğaziçi Köprüsü’nde iki askeri öğrenci, Murat Tekin ve Ragıp Enes Katran ile diğer dört asker de teslim olanlar arasındaydı. Askerler ve öğrenciler polislere teslim olduktan sonra sivil kıyafetli milisler askeri öğrencilere ve askerlere acımasızca saldırılar, onlarcasını linç etmeye çalıştılar. Çıkan arbede esnasında Murat Tekin, Ragıp Enes Katran ve dört asker Erdoğan‟ın paramiliter örgütleri tarafından dövüldüler, bıçaklandılar, boğazlarına teller geçirilerek boğuldular. “Olaylardan haberimiz yok bizler öğrenciyiz, askeriz” demelerine rağmen IŞİD yöntemlerine benzer şekilde bazılarının boğazları da kesilerek linçle katledildiler.

MAFYANIN SADAT VE ERDOĞAN ÇEVRESİYLE İLİŞKİLERİ

Başka isimler de vardı. Gazeteci Ahmet Şık’ın ‘AKP suça bulaşmış bir mafya örgütüdür’ sözü tekrar hapse atılma nedenlerinden biri oldu. Haksız mıydı peki Şık? Mafya ile AKP ve Erdoğan ekiplerinin, Sadat’ın ilişkisi neydi peki? Bu yöntemlerle akla ilk gelen isim ve örnekler Sedat Peker ile Abdurrahim Boynukalın. Boynukalın, Eylül 2015’te Hürriyet Gazetesine güç kullanarak baskın yapan yüzlerce AKP’linin önündeki isimdi. Bir mafya lideri gibi emirler yağdırmış, Hürriyet çifte baskın yemişti. SADAT ile bağlantısı olan Boynukalın, Selefi–Cihadist yapılarla, İHH, El Nusra ve Dar–ul İlim örgütlerinin de bir numaralı destekçisi.

SEDAT PEKER-BÜLENT YILDIRIM, ERDOĞAN

Sedat Peker, daha geçtiğimiz haftalarda bir videoda Erdoğan’ın eceliyle ölümü halinde bile insanları bayrak direklerini asmakla tehdit etmişti. Onun Erdoğan ile ilişkisini sembolleştiren fotoğraf İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın da yer aldığı Peker-Erdoğan fotoğrafı oldu. Erdoğan, Bülent Yıldırım ve mafya lideri Sedat Peker, Emine Erdoğan‟ın sekreterinin düğününde derin bir sohbete dalmışlardı.

İHH, kamuoyuna kendisini insani yardım yapan bir örgüt olarak sunuyor. Ancak Suriye-Irak savaşları, Filistin meselelerinde çok defa ismi cihatçılar ve silah sevkiyatlarıyla gündeme geldi. İnsani yardımın dışında yapılan bu işler BM raporlarına bile yansıdı. Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne verdiği raporda İHH ve Bülent Yıldırım’ın Suriye’deki terörist gruplara ulaştırmak üzere silah satın aldıkları ileri sürülüyordu. Bu gizli faaliyetin, Türkiye–Suriye sınırındaki mültecilere insani yardım götürme maskesi altında, silahları taşıdıkları tırların yakalanmasıyla ortaya çıktığı ifade edilmişti o raporda.

OSMANLI OCAKLARI, MAFYA, GÖKÇEKLER…

Sound of Silence(Sessizliğin Sesi) Grubu’nun Sadat Raporu’na göre, Sedat Peker’in de SADAT ve Suriye savaşında yer alan gruplarla  doğrudan ilişkileri var. Bu gruplara askeri malzeme gönderiyor ve bunun tanıtımını yapıyor.

Rapora giren bir başka mafya lideri Levent Çiçek. Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek’in yakın arkadaşı. Çiçek bir dönem AKP’nin Osmanlı Ocakları Gençlik Kolları başkanlığını da yaptı. Süleyman Soylu, Hakan Fidan, Binali Yıldırım ile fotoğrafları ortaya çıktı.

Osmanlı Ocakları, Türkiye’de ve Avrupa’daki AKP taraftarı gençlere radikal görüşler aşılayan Erdoğan taraftarı bir organizasyon. Örgüt, başkan Kadir Canpolat da dâhil olmak üzere suç örgütü mensupları ve mafya liderleri tarafından yönetiliyor. Canpolat, Kasım 2006 tarihinde Türkiye’yi ziyaret eden Papa 16. Benedictus’a suikast düzenlemek ile suçlanan ve tutuklanan altı kişiden biri. Canpolat “R.T. Erdoğan namusumuzdur!” sloganını kullanan teşkilatını “Erdoğan’ın Askerleri” olarak niteliyor. Osmanlı Ocakları yeni üyelerini Erdoğan’a bağlılık yemini yaptırdıktan sonra saflarına katıyor.

Bu fikirleri aşılayanlar mafya ile irtibatlı bu isimlerden ibaret değil tabi ki. Kamuoyunun birçok çarpık fikrinden dolayı tepki gösterdiği Nurettin Yıldız da bunlardan biri.

KARLOV’UN KATİLİNDEN NURETTİN YILDIZ’A…

Bilal Erdoğan tarafından kurulan, Selefi-Cihatçı fikirleri gençler arasında yaymak için faaliyet yürüten Türkiye Gençlik Vakfı’nı (TÜGVA) yönetiyor. Çevresi onu ‘dini lider’ olarak lanse ediyor. IŞİD/El Nusra yanlısı Nurettin Yıldız, demokrasiyi ‘kafir işi’ olarak tanımlıyor.  Yıldız, Suriye savaşının aktörlerinden Jabhat al–Nusra (Suriye’de El Nusra/El Kaide’ye verilen isim) Komutanı Abdullah el Muhaysini ziyaretiyle gündeme gelmişti. Muhaysini bu iltifatı boş çevirmemiş bir videoda Yıldız’ın kitabını tanıtıyordu.

31 Aralık 2016 tarihinde Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’u suikast yaparak öldüren polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş’ın da Nurettin Yıldız’ın takipçilerinden biri olduğu iddia edilmişti. Altıntaş suikastı yaptıktan sonra El Nusra marşını söylemişti. Altıntaş’ın oda arkadaşı Abdullah Polat’ın ortağı Serkan Özkan AKP’nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve  Erdoğan’ın danışmanı Hamza Yerlikaya ile fotoğrafları da rapora giren ilginç ayrıntılardan biri.

SADAT-MAFYA YAPILARI VE İRAN DEVRİM MUHAFIZLARI

Sound of Silence(Sessizliğin Sesi) Grubu’nun Sadat Raporu baştan sona okunmayı hak ediyor. (https://purgednato.files.wordpress.com/2017/08/sadat-erdogans-private-army-2017.pdf) Rapor, Sadat ilişkin önemli bir tespit ve analizle bitiyor. Sadat ve İran Devrim Muhafızları arasındaki benzerlikleri sıralıyor: “İran Devrim Muhafızları ile SADAT arasındaki bu benzerlikler, her iki örgütün rejimin korunması açısından benzer fonksiyonları yerine getirdiğini gösteriyor. Burada yapılan analiz bir kez daha şu gerçeğin altını çiziyor. İran‟da yapılan devrimin liderlerinin  motivasyonu  ile Erdoğan’ın motivasyonu oldukça benzer: yeni kurdukları rejimi, sivil bir muhalefet yada biat etmeyen bir orduya karşı koruyabilecek bir yapı oluşturmak. İran’daki oluşum İran Devrim Muhafızları  şeklinde  bir  yapıya  dönüşerek  kurumsallaştı. Erdoğan  ve  AKP’nin  SADAT’ı geliştirirken ve büyütürken aynı yolu takip ettiklerine dair ciddi işaretler var.”

BEKÇİLERDEN SONRA NE VAR? BESİÇ Mİ?

Tabi iş bununla bitmiyor. Devletin içinde bu tür yapıları andıran yeni oluşumlar gündeme geliyor. Kadrolaşma alanlarından biri olarak gösterilen ve Erdoğan ile AKP’nin şehirlerdeki paramiliter (yarı askeri) birlikleri olacağı belirtilen 368 bekçi İstanbul’da daha geçtiğimiz günlerde  göreve başladı. Emniyet bünyesinde görev yapacak olan yeni bekçilerle bir araya gelen İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, “Silahınızı kullanmakta tereddüt etmeyin” talimatı vermişti. Geceleri İstanbul’un mahallelerinde nöbet tutacak 386 bekçi şimdi sahalarda. Yenilerini görmeye devam edeceğiz.

İran’da Devrim Muhafızları’nın ülkedeki sivil giyimlilerinin adı Besiç (Besic). Ayetullah Humeyni tarafından Kasım 1979’da İran’da kurulan, gönüllü milis teşkilatı bu. Örgütün resmi adı Besiç Direniş Gücü.  Bu yapı İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun bir alt kolu ve devlete çalışan gönüllü gençlerden oluşuyor. İran yasalarının hiçbir kısmında Besic’in barış zamanında silahlanma gibi bir yetkisi bulunmamasına rağmen silahlı bir gücü oluşturmuş. Yasalarla da korunuyor. Bu yüzden Polis hiçbir zaman Besiçleri sokaklardaki yaptırımından alı koyamıyor. İran Polisi ile Besiç arasında tartışmalar yıllardır sürse de Devrim’in gizli gücü onlar. Bizde de Sadat, Mafya derken şimdi Bekçiler eliyle benzer bir hastalık büyütülmez inşallah.

Evet, ülkede hukuk devleti ve demokrasi askıya alınınca, gerçekten görevlerini yapan emniyet mensupları askeri ve sivil bürokrasi tasfiye edilince meydan bu yapılara kalmışa benziyor. 15 Temmuz’daki şerlerini gördüğümüz bu yapıların yeni şerlerinden Allah bu millet muhafaza etsin.

Erman Yalaz / TR 724

Exit mobile version