HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK
Bu yılın en enteresan olayı, Thomas Tuchel’in Chelsea’yle Şampiyonlar Ligi’ni kazanmasıdır. Elbette Fransa’da Lille’in, İtalya’da Inter’in şampiyonluğu dikkat çekti. Ancak ocak ayında kovulan bir teknik adamın, hiç de favori gösterilmeyen bir ekiple Şampiyonlar Ligi’ni kazanması sıra dışı olmaz mı? Elbette olur.
RUS MİLYARDERİN TEK HEDEFİ
Roman Abramovich 2003 yılında Chelsea’yı satın alırken, hedefini Şampiyonlar Ligi olarak koymuştu. Premier Lig’de şampiyonluk kolaydı ama Avrupa arenasında İngilizlerin pek esamesi okunmuyordu. Alex Ferguson’un United’ı bile 1999’da mucizevi bir şekilde uzatma dakikalarında bulduğu iki golle kupayı kazanmıştı. Paranın gücü Premier Lig şampiyonluğunu getirebilirdi. Nitekim kulübü satın aldıktan bir yıl sonra hem de üst üste iki yıl Premier Lig şampiyonluğu geldi. Avrupa arenasında ise umutlar hep bir başka bahara kaldı.
2008’de Chelsea finale kadar gelip, en büyük başarısına imza attı. 1-1 biten finalde kupa penaltılarla Manchester United’ın müzesine gitti. Abramovich’in rüyasına kavuşması için 2012 yılına kadar beklemesi gerekiyordu. Jose Mourinho, Avram Grant, Felipe Scolari, Guus Hiddink, Carlo Ancelotti ve André Villas-Boas gibi Avrupa çapında hocalarla Şampiyonlar Ligi rüyasına ulaşamadı. Ta ki Villas-Boas’ı kovup yerine emanetçi Roberto Di Matteo’yu getirene kadar. Napoli, Tottenham ve Barcelona’yı final yolunda safdışı bırakan Chelsea, Bayern Münih’i penaltılarla geçip Abramovich’in hayalini gerçeğe dönüştürdü.
BÜYÜK PLANLAR BAŞARI GETİRMEDİ
Di Matteo’yu kovduktan sonra kimler gelmedi ki? Rafael Benitez, Jose Mourinho, Guus Hiddink, Antonio Conte, Maurizio Sarri ve Frank Lampard… Bu isimlerle Avrupa’da kupayı sadece Benitez ve Sarri kazandı ama kupanın adı UEFA Avrupa Ligi’ydi. Çalıştırdıkları takımlarla Şampiyonlar Ligi kazanan Mourinho, Hiddink, Benitez ve Ancelotti Londra ekibinde hem de arkalarına aldıkları muazzam ekonomik güce rağmen başaramadı.
Chelsea’nin para sıkıntısı yoktu. İstediği hocayı ve oyuncuyu parayı bastırıp alıyordu. Eksik olan, kulüp kültürüydü. Alex Ferguson’un United’da, Wenger’in Arsenal’de inşa ettiği kimliği yoktu. Abramovich parasını çekse Chelsea sıradan bir kulüp olurdu. United ve Arsenal de Ferguson ve Wenger sonrası bocaladı ama Chelsea’nin düşüşü çok daha sert olacaktı. Doğrusu Abramovich’in de kulüp kültürü oluşturma diye bir derdi yoktu. Para sorunu yoktu. Daha olmadı satar kulübü ceketini alır giderdi.
KULÜP KÜLTÜRÜ OLMADAN ASLA
Bu Chelsea’ya has bir durum değil. Fransa’da PSG, Ada’da bir başka milyarderin kulübü City’nin de kulüp kültürü yok. City, çözüm olarak Pep Guardiola’yı göreve getirdi. 5 yıldır görevde olan Guardiola, 3 kez şampiyonluk yaşarken “City’de kulüp kültürünü oluşturmamız lazım” diyordu. Alt yapısından yetişip sonra teknik direktörlüğünü yaptığı Barcelona ve sonraki durağı Bayern Münih’te kulüp kültürünü yakından görmüştü. City’yi bir üst lige taşımak sadece şampiyonla olmuyordu. City, PSG ve Chelsea’ye nazaran kulüp kültürü oluşturmada birkaç adım önde bulunuyor.
Chelsea, Thomas Tuchel’le tarihi bir fırsatı yakaladı. Alman teknik adam ocak ayı sonunda geldiği Chelsea’ya sihirli bir değnekle dokundu. Transfer yapmadı. Hatta oynadığı oyunla tepki çeken oyuncuları yeniden kazandı. Ligde Liverpool ve City’yi yenmeyi başardı. Tek büyük hayal kırıklığı West Bromwich’e sahasında 5-2 yenilmesi oldu. Elbette FA Cup finalinde Leicester City’ye kaybetmesi de Tuchel açısından iç açıcı bir sonuç değildi. Premier Lig şampiyonluk yarışında havlu atmış hatta ilk 4 şansını kaybetmiş bir Chelsea’yi devralmıştı. Kayıp sezonun kârı, Tuchel’in takımı tanıması olacaktı.
TUCHEL’İN BÜYÜSÜ
Ancak herkesi ters köşeye yatırdı. PSG’de yıldızlarla dolu bir kadroya rağmen şampiyonluk yarışında Lille’in gerisinde kalınca kovulmuştu. Chelsea takımı yeniden inşa etti. Üzerinde baskı olmamasının avantajını kullandı. Kazanma mantalitesini kazandırmadan önce kaybetmemenin taşlarını döşedi. Savunmayı toparladı. Oyuncuların form grafiği kademeli olarak yükseldi. Özellikle Şampiyonlar Ligi’nde adeta tarih yazdı. La Liga şampiyonu Atletico Madrid’i iki maçta da yendi hem de gol yemeden. FC Porto’yu deplasmanda yenip turu garantilediği için tek yenilgiyi Portekiz ekibine karşı sahasında almıştı. Yarı finalde Real Madrid engelini aşarken, Zidane’ın ekibine top göstermemişti.
Finalde City karşısında da aynı taktik ve motivasyonla 90 dakika kalesinde tehlike yaşamadan kupayı kazanmasını bildi. Tuchel, kulüp kimliğini inşa ederek hem de yetersiz bir kadroyla Kupa 1’e uzandı. Abramovich, takımın anahtarını Tuchel’e teslim edip kimlik inşa etmesine izin verirse Chelsea farklı bir noktaya gelir. Tabi bunun için sabırlı olması lazım. Geçmişteki örnekler bunun tersini gösteriyor.
Abramovich’in tavrının ne olacağını önümüzdeki sezon göreceğiz. Bakalım tercihi nasıl olacak? PSG’den ders alırsa, yanlışa düşmez. PSG, geçen yıl Şampiyonlar Ligi’nde finale taşıyan Tuchel’i küçük hesap uğruna gönderdi de ne oldu? Lig şampiyonluğunu bile kaybetti. Kovduğu Tuchel, PSG’nin de rüyası olan Şampiyonlar Ligi kupasını Chelsea’ya taşıdı.