Freedom House, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 31 ülkenin sınırları dışında da muhaliflere baskı uyguladığını açıkladı. Kaydedilen vakaların en fazla görüldüğü ülkenin Çin’in ardından Türkiye olduğunu ifade etti. Türkiye’nin yurt dışında Hizmet Hareketi, Kürtler ve solcuları hedef aldığı vurgulandı.
Merkezi Washington’da bulunan, demokrasi, insan hakları ve siyasi özgürlüklerin teşvik edilmesini amaçlayan düşünce kuruluşu Freedom House (Özgürlük Evi), küresel demokrasiye karşı büyüyen bir tehdit olarak tanımladığı “Ulusötesi Baskı’’ raporunu yayınladı.
Washington’ta bulunan Freedom House tarafından açıklanan rapora göre, 2014 yılından bu yana suikastlar, adam kaçırmalar, saldırılar, tutuklamalar ve yasa dışı sınır dışı etme dahil en az 608 doğrudan, fiziksel sınır ötesi baskı vakası yaşandı.
En az 31 devlet, hedef aldığı kişilere ev sahipliği yapan 79 ülkede eylemlere girişti.
Yaklaşık 3,5 milyon kişi, dünyanın dört bir yanındaki topluluklar arasında dalga dalga yayılan doğrudan saldırılar ya da ikincil sindirme ve zorlama taktiklerinden etkilendi.
Freedom House, kaydedilen vakaların en fazla görüldüğü ülkenin Çin olduğunu, bunu Türkiye’nin izlediğini ifade etti.
“SON 6 YILDA EN FAZLA KAÇIRMA OPERASYONUNU TÜRKİYE GERÇEKLEŞTİRDİ”
“Out of sight, not out of reach” (Gözden ırak ama ulaşılabilir) başlıklı raporda, bu vakalardan en çok bilineninin Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Riyad tarafından gönderilen 15 kişilik bir ekip tarafından Ekim 2018’de öldürülmesi olduğu kaydedildi.
Raporun yazarlarından Freedom House’un Araştırma Direktörü ve Avrasya uzmanı Nate Schenkkan, raporda vaka örneği olarak incelenen Türkiye’nin son altı yılda kendi sınırları dışında en fazla kaçırma operasyonuna imza atan ülke olduğunu söyledi.
TÜRKİYE’NİN DE ARALARINDA BULUNDUĞU 6 ÜLKEYE ÖZEL İNCELEME
Devletlerin, muhalefeti susturmak için ulusal sınırların ötesine geçerek sürgündeki ve ya diasporada yaşayan kişilere karşı sistematik şiddet uyguladığı belirtilen raporda, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 31 ülkenin sınırları ötesinde muhaliflere baskı için uyguladığı takibatların arttığını bildirdi.
Raporda Türkiye, ulusötesi baskı uygulamada önde gelen ve özellikle mercek altına alınan altı ülke arasında yer aldı.
Baskı politikalarının kapsamı ve şiddeti ile öne çıkan bu devletler Çin, Ruanda, Suudi Arabistan, İran, Rusya ve Türkiye olarak sıralandı.
“BASKICI ÜLKE İLE HEDEF ALINAN ÜLKE ARASINDA İŞ BİRLİĞİ”
Muhaliflere yönelik en çok kullanılan yöntemlerin söz konusu kişinin bulunduğu ülkenin de katkısıyla uygulanan baskı, dijital medya kanalları üzerinden takip, fiziksel tehdit olarak sıralanıyor. Bunun yanı sıra pasaportların kullanımına sınırlama getirilmesi, internet ortamında taciz, ajanlar tarafında takip edilme ve aile üyelerin baskı gibi yöntemlerin de kullanıldığı belirtiliyor.
Rapor, uluslararası baskının çoğunun, baskıcı ülke ile hedef alınan ülke arasında bir dereceye kadar iş birliğini içerdiğini de ortaya koydu.
Freedom House’a göre bu işbirliği, yetkililerin resmi talepler üzerinden hareket ettiği gözaltı ve sınır dışı işlemlerinde açıkça görülse de, mağdurun yasal olmayan bir şekilde, herhangi bir yargı süreci olmadan baskıcı ülkeye gönderilmesinde de ortaya çıkıyor.
“DİYANET’İN AVRUPA YAPILANMASI MUHALİFLERİ İZLEMEK İÇİN ARAÇ”
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2013 sonrasında Türk milliyetçileri ile daha sıkı bağlar kurduğu ve bunlar arasında Almanyalı Osmanlılar adlı grubun bulunduğu kaydedildi. Almanya’daki muhalif Türkleri tehdit ettikleri ve casusluk faaliyetlerinde bulundukları gerekçesiyle 2018 yılında Almanyalı Osmanlıların, Alman yetkililer tarafından yasaklandığı hatırlatıldı. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) de muhalifleri “izlemek için bir araç” olduğu kaydedildi.
“TÜRKİYE, 2016’DAN SONRA KÜRESEL YASADIŞI İADE HAREKATI BAŞLATTI”
Freedom House raporunda, darbe girişimi öncesinde Türk hükümetinin yurt dışında yaşayan vatandaşlarını “siyasi amaçlar” içinde kullanmaya çalıştığı, ancak sınır ötesi boyutta geniş çaplı baskı uygulamadığı belirtildi.
Raporda, Türkiye’nin güçlerin cumhurbaşkanlığında toplanmasıyla giderek Erdoğan’ın sağlamlaşan otoriterciliğine kayarken ulusötesi baskı uygulamasının da daha uç noktaya ilerlediği kaydedildi.
2016’daki darbe girişiminden bu yana ise hükumetin, 17 ülkeden en az 58 insan kaçırma ile sonuçlanan küresel bir “yasadışı iade’’ harekatı başlattığı belirtildi.
Bu çalışmaların, Afrika, Avrupa ve Asya’daki yerel güvenlik birimlerine rüşvet vererek kişilerin Türkiye’ye yasadışı bir şekilde naklini kolaylaştırmaya ikna etmeyi içerdiğini yazan Freedom House, harekatın bugüne kadar sürdüğünü bildirdi. Rapor tamamlandıktan sonra 2020’nin Ocak ayında da Ukrayna’dan yeni yasadışı iadelerin olduğu ifade edildi.
“HİÇBİR DEVLET BU KADAR ÇOK ÜLKEDEN BU KADAR ÇOK İADE GERÇEKLEŞTİRMEDİ”
Freedom House, 2014 yılından bu yana bu iadelerden 58’ni kayıtlara geçirdi. Raporun kapsadığı süre boyunca başka hiçbir fail devletin bu kadar çok sayıda hedef ülkeden bu kadar çok iade gerçekleştirdiği tespit edilmedi ve belgelenen iadelerin toplamının aslında eksik olduğunun neredeyse kesin olduğu ifade edildi.
Türk hükumeti ise darbe girişimiyle bağlantılı olarak 27 ülkeden 116 kişinin iade edildiğini açıkladı.
Freedom House’un Türk devleti tarafından işlendiğine dair kayda geçirdiği 110 fiziksel uluslararası baskı davasının tümü terör suçlamalarını içeriyordu.
Raporda, “Üst düzey Türk yetkililer, Hizmet Hareketi’ne yönelik adam kaçırma operasyonlarını açıkça üstleniyor ve MİT’in rolünü övüyor” denildi.
İLK HEDEF GÜLEN HAREKETİ, DAHA SONRA KÜRTLER VE SOLCULAR
Rapora göre, Ankara’nın harekatı, öncelikle dini lider Fethullah Gülen hareketine bağlı kişileri hedef aldı. Ancak son zamanlarda, aynı taktikler Kürt ve solcu bireylere de uygulanarak, bu çaba genişletildi. Türkiye, Erdoğan yönetiminde, baskın erkin cumhurbaşkanlığında toplandığı daha sağlam bir otoriterliğe doğru kayarken, uluslararası baskı faaliyetleri daha da aşırı bir hal aldı.
Raporda, Türkiye’nin muhaliflere uyguladığı sınır ötesi baskının “yoğunluğunun, coğrafi erişiminin ve aniden gelişmesinin” dikkat çekici olduğu vurgulandı. Türk hükümetinin, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından Gülen yapılanması mensuplarını ve muhalifleri 30 ülkede takibata aldığı kaydedildi.
Rapora göre, darbe girişimi sonrası Hizmet Hareketi ile bağlantısı gerçek ya da şüpheli kişiler asıl darbe girişimiyle doğrudan bağlantısına fazla bakılmaksızın yardım ve yataklıkla suçlandı ve özellikle hareketin dünya çapında açtığı okullarda öğretmenlik ve idarecilik yapanlar örtülü iadelerin hedefi haline geldi.
YEREL GÜVENLİK BİRİMLERİNE RÜŞVET VERİLİYOR
Türk hükumetinin adam kaçırma operasyonlarına dikkat çeken Freedon House, “Bu çabalar, söz konusu kişilerin Türk yargısına yasa dışı yollardan transferinin kolaylaştırılması için Afrika, Avrupa ve Asya ülkelerindeki yerel güvenlik hizmetlerine rüşvet verilmesi ve onların ikna edilmesini de içeriyor” ifadesi kullanıldı.
SUÇ YEREL İSTİHBARAT TEŞKİLATLARINA YIKILIYOR
Azerbaycan, Kosova, Moldova ve Moğolistan gibi ülkelerde yürütülen örtülü iadelerin üzerine klasik adam kaçırma şeklinde -sokağın ortasında insanların araçlara tıkılması ve sonra Türkiye’de bir prosedür olmaksızın ortaya çıkmaları- gerçekleştiği kaydedilen raporda bu olayların bahsi geçen ülkelerde önemli yerel yankıları olduğu ancak genellikle suçun istihbarat servislerine yüklendiği belirtildi.
“KLASİK ADAM KAÇIRMA OPERASYONLARI”
Raporda, “Azerbaycan’dan bir grubun da dahil olduğu yasadışı iadelerden birkaçı, klasik adam kaçırma operasyonlarıydı. İnsanlar sokakta zorla araçlara bindirildi ve ardından herhangi bir prosedür olmaksızın kendilerini Türkiye’de buldular. Ancak bu operasyonların çoğu, hedef ülkenin kurumlarının yolsuzluğunu ve işbirliğini gerektirdi. Yerel polis veya güvenlik birimleri, kısa bir süre gözaltında tutulan Türk vatandaşlarını tutukladı, ardından gizlice Türk yetkililere teslim etti ve bu kişiler hemen Türk uçaklarıyla Türkiye’ye götürüldü.” denildi.
YASAL SÜREÇLER KILIFINA UYDURULDU
Kosova’dan 6 Türk öğretmenini kaçırılması olayına da yer veren Freedom House, “Kosova makamlarının oturma izinlerini iptal ettiği altı Türk öğretmeni ulusal güvenlik tehdidi ilan edip hızla Türk yetkililerine teslim etmesinde yaşandığı gibi en iyi belgelenmiş vakalarda bile yasal süreçler kılıfına uyduruldu. Ancak operasyonlar genellikle beceriksizdi. Kosova’da tutuklanıp aynı gün Türkiye’ye teslim edilen altı kişiden biri orijinal listede yoktu; hedef alınan kişi ile aynı isme sahip farklı bir Türkçe öğretmeniydi” ifadelerini kullandı.
HEDEF ÜLKELERDE KAÇIRMALARA TEPKİLER
Freedom House, Türkiye’nin insan kaçırma için hedef aldığı ülkelerde yaşanan tepkilere de yer verdi. Raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Moğolistan’da, bir okul müdürünün iadesi girişimi ülke çapında protestoları tetikledi. Okul yöneticisi serbest bırakıldı ve girişime yardım ettiği öne sürülen Moğol hükümetinde krize yol açtı. 2018’deki iadelerin ardından Kosova istihbarat dairesinin başkanı istifa etmek zorunda kaldı. Moldova’da da benzer bir dizi yasadışı iadenin ardından, ülkenin istihbarat örgütünün başkanı suçlu bulundu ve operasyona karıştığı için ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldı. Son iki vakada, Türk hükümetinin operasyonlar için üst düzey siyasi destek aldığı suçlamaları vardı; ancak bunun yerine istihbarat şefleri suçlandı.”
PASAPORTLAR ÜZERİNDEN HAREKET KONTROLÜ
Yasadışı iadelerin yanı sıra, Türkiye’nin uluslararası baskı araçlarının en önemlisi hareket kabiliyetinin sınırlandırılması olduğu belirtildi.
Rapor şöyle devam etti: “Yetkililer, şüpheli muhalifleri Türkiye içinde hapsetmek ve halihazırda ülke dışındakilerin seyahatlerini sınırlamak amacıyla darbe girişiminin ardından 230 binden fazla pasaportu iptal etti. Hükumet ayrıca bilinmeyen sayıda pasaportun kaybolduğunu veya çalındığını bildirdi. Yurtdışındaki Gülen hareketi üyelerinin, pasaportlarını yenileyemedikleri veya Türk konsolosluklarında çocuklara pasaport çıkartamadıkları, bunun da Türkiye’ye dönme zorunda kalacakları ve tutuklanma risklerinin bulunduğu anlamına anlamına geldiği bildirildi. On binlerce pasaport iptali daha sonra resmen feshedilse de süreç hatalarla gölgelendi ve etkilenen kişilerin bir kısmı seyahat için pasaport kullanırken sorunlarla karşılaşmaya devam etti. İptal edilen pasaportlar, seyahat sırasında gözaltına alınmalara yol açtı; böylelikle tutuklular daha sonra Türkiye’ye yasal ya da yasadışı yollardan iade edilebildi.”
TÜRKİYE, INTERPOL SİSTEMİNİ SUİSTİMAL ETTİ
Raporda, Türkiye’nin yurt dışındaki vatandaşlarına yönelik olarak “Uluslararası Polis Teşkilatı’nı (Interpol) da suistimal etmeye çalıştığı” ifade edildi. Ankara’nın darbe girişiminin ardından yaklaşık 60 bin ismi Interpol’ün bildirim sistemine “toplu” şekilde yüklemeye çalıştığı hatırlatıldı.
MERKEL’DEN KINAMA: KABUL EDİLEMEZ
Türk hükumetinin Interpol sistemini suistimal etmeye kalkışması üzerine Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Ağustos 2017’de Ankara’nın taktiklerini kınadığı ve Türkiye’nin Interpol sistemini suiistimal etmesini “kabul edilemez” olarak nitelediği kaydedildi.
INTERPOL: SİYASİ SAİKLİ TALEPLER
Interpol’ün bu konuda resmi yorum yapmadığını belirten Freedom House, Temmuz 2019’da Türkiye’ye Romanya’dan iade edilmesi reddedilen bir kişi ile ilgili mahkeme belgelerine dayanarak şu tespiti yaptı: “2019’un Temmuz ayında Türkiye’ye bir iade talebini reddeden Romanya mahkemesinin belgeleri, Interpol’ün Türkiye’nin darbe teşebbüsüne dayalı talepleri, siyasi saikli taleplere karşı kurallarının ihlali olarak gördüğünü ve bu talepleri geri çevirmek için bir politika oluşturduğunu gösteriyor.”
“INTERPOL ŞEFFAF DEĞİL”
Rapor, Interpol ihbarlarının yine de yararlı bir araç olarak kaldığını ve 2017’nin Ağustos ayında Türk asıllı Alman yazar Doğan Akhanlı ve Türk asıllı İsveç vatandaşı gazeteci Hamza Yalçın’ın tutuklanmasına yol açtığını belirtti. Raporda devamla şu ifadeler kullanıldı: “PKK üyesi olmakla suçlanan bu iki kişi, Sırbistan ve Bulgaristan’dan hukuka aykırı olarak sınır dışı edildi. Interpol’ün şeffaf olmaması ve ayrıca küresel sisteme girilen ihbarların, iptal edildikten sonra bile ulusal sistemlerde kalabilmesi nedeniyle, kuruluşun Türkiye’den gelen siyasi güdümlü talep sorunuyla gerçekten ilgilenip ilgilenmediğini belirlemek zor.”
“TALEP DARBE GİRİŞİMİYLE BAĞLI OLSA DA TUTUKLAMALAR SÜRÜYOR”
Freedom House, yine de Interpol ihbarlarının, talebin büyük olasılıkla darbe girişimiyle ilgili olduğu durumlar da dahil olmak üzere, tüm dünyada Türk vatandaşlarının gözaltına alınmasıyla sonuçlanmayı sürdürdüğünü kaydetti. Bu yüzde Gülen hareketiyle bağlantılı Türk vatandaşlarının 2020 sonbaharından itibaren Panama, Sahra altı Afrika ve Güney Asya gibi uzak yerlerde tutuklanmaya devam ettiği ifade edildi.
CAN DÜNDAR
“Ceremesini Gülen hareketi çekse de Ankara’nın uluslararası baskı kampanyası bunun ötesine geçti” diyen Freedom House, sürgüne gittiğinden beri gazeteci Can Dündar’ın çok sayıda tehditle karşılaştığını söyledi.
Raporda son yıllarda yaşanan diğer olayların, yasadışı iade taktiğinin Gülenci olmayan hedeflere genişletildiğini gösterdiği belirtildi ve HKP-C ile bağlantılı olduğu iddia edilen Ayten Öztürk’ün Lübnan’dan iadesi konusuna değinildi.
Rapor şu şekilde devam etti: “2018’in Mart ayında Ayten Öztürk, Lübnan’ın Beyrut kentinde bir havaalanında gözaltına alındı ve Türk yetkililere teslim edilmeden önce beş gün tutuldu. Türkiye’de avukata erişimi olmadan beş ay hapis yatan Öztürk bu süre zarfında işkence gördüğünü iddia ediyor. Öztürk, sol görüşlü Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) ile bağlantılı olmakla suçlanıyor.
2020’nin Eylül ayında Kürt ve sol görüşlü Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) eski yerel adayı İsa Özer, Ukrayna’nın Odesa kentinden Türkiye’ye yasal işlem yapılmadan teslim edildi. Operasyon, 2018’de Ukrayna’dan gelen iki Gülen hareketi üyesinin iadesine çok benziyordu; gözaltı ile teslim arasında neredeyse hiç zaman ve açık hiçbir yasal süreç yoktu. BDP’nin ve kardeş partisi HDP’nin diğer binlerce üyesi gibi Özer de PKK üyeliğiyle suçlanıyor.”
“ÇİN, RUSYA VE İRAN OPERASYONLARININ HEDEFİNDEKİ TÜRKİYE”
Freedom House raporunun Çin, Rusya ve İran bölümlerinde de Türkiye, hedef ülke olarak yer aldı. Raporun İran bölümünde Tahran’ın, son yıllarda Avrupa’da ve Türkiye’de sürgünde suikast taktiğini uygulamaya yeniden başladığına yer verildi.
“ÇİN’İN SİYASİ BASKISI UYGURLARA YÖNELİK KORUMAYI ZAYIFLATTI”
Raporda Çin’in siyasi baskısının, Türkiye’deki büyük Uygur diasporasına yönelik Türk kurumlarının korumasını zayıflattığı belirtildi.
Türkiye’de Uygurların ikamet izni almasının veya izinlerini sürdürmesinin zor olduğunun belirtildiği raporda, ABD radyo kuruluşu NPR’ın sadece 2019’da Türkiye’de 200 ila 400 Uygur’un gözaltına alındığını bildirdiğine yer verildi.
Freedom House, ‘’Uygur toplumunun çabalarına rağmen Türkiye’den Çin’e sınır dışı edilenler oluyor. Ağustos 2019’da bir Uygur kadın ve iki çocuğu Türkiye’den Tacikistan’a sınır dışı edildi ve ardından derhal Çinli yetkililere teslim edildi. Kasım 2020’de, daha önce kendi toplumu hakkında casusluk yapması için baskı gördüğünü söyleyen bir Uygur, İstanbul’da vuruldu. Saldırıdan sağ çıkan mağdur, Çin devletini kendisini hedef almakla suçladı’’ denildi.
Raporun Rusya bölümünde de yurtdışındaki Çeçen muhaliflere yönelik sınır ötesi saldırılar arasında 2016 yılında Türkiye’de yaşayan iki Çeçen, Ruslan Israpilov ve Abdulwahid Edelgiriev’in, uluslararası medya kuruluşları tarafından Rus ajanı olarak tanımlanan kişiler tarafından öldürülmesi yer aldı.