Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, “Dindarların iktidarda olduğu bir dönemde dindarlık üzerine bina edilerek ortaya konan uygulamaları, davranışları, daha da vahim olanı din referanslı siyasal hokkabazlıkları gören insanların dindarlıklarından utanır hale geldiği günleri yaşıyoruz.” görüşünü savundu.
Ocaktan, “Kuşkusuz bu yaşadığımız perişanlığın pek çok boyutu var, ama öncelikle dindarlık bilincimizin neden dinin esasıyla arasındaki mesafenin bu kadar açıldığının sorgulanması gerekiyor. Çünkü günümüz dindarlarının hayatını kuşatan ‘görsel dindarlık’ anlayışı dinin esasını geri plana itmiş, meydan hurafeci, üfürükçü, yolsuzluklara fetva uyduran hocalara kalmıştır.” düşüncesini dile getirdi.
Ocaktan, “Ne yazık ki günümüzde İslam, dünyevileşmenin elinde oyuncak haline gelen bu tür dindar geçinenlerin esiri durumundadır.” ifadesini kullandı.
Mehmet Ocaktan’ın kaleme aldığı yazı şöyle:
Keşke, dini bu kadar yormasalar…
Dindarların iktidarda olduğu bir dönemde dindarlık üzerine bina edilerek ortaya konan uygulamaları, davranışları, daha da vahim olanı din referanslı siyasal hokkabazlıkları gören insanların dindarlıklarından utanır hale geldiği günleri yaşıyoruz.
Kuşkusuz bu yaşadığımız perişanlığın pek çok boyutu var, ama öncelikle dindarlık bilincimizin neden dinin esasıyla arasındaki mesafenin bu kadar açıldığının sorgulanması gerekiyor. Çünkü günümüz dindarlarının hayatını kuşatan ‘görsel dindarlık’ anlayışı dinin esasını geri plana itmiş, meydan hurafeci, üfürükçü, yolsuzluklara fetva uyduran hocalara kalmıştır.
Ne yazık ki günümüzde İslam, dünyevileşmenin elinde oyuncak haline gelen bu tür dindar geçinenlerin esiri durumundadır.
Ne zaman bir dindar olarak bu yürek yakıcı halimizle yüzleşmek durumunda kalsam, Ali Bardakoğlu Hoca’nın “Yüzleşme” kitabındaki şu cümleyi tekrar tekrar okuma ihtiyacı hissediyorum: “Zahiri dindarlaşma ile batıni dünyevileşmenin at başı gittiği bir ortamda asıl hırpalanmanın Müslüman ruhunda, kimliğinde ve bilincinde cereyan ettiğine, en çok da İslam’ın izzetinde büyük sarsıntılar yaşandığına ortaklaşa şahit olmaktayız.”
Hemen her Müslüman Hz. Peygamberin “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” ifadesini ezbere bilir. Ahlaki değerleri en güzel ve süslü cümlelerle ifade etmeyi severiz ama o değerleri hayatımızın esası yapmaya nedense pek yanaşmayız. Oysa biliyoruz ki bu davranış biçimi, İslam’a göre ikiyüzlülüktür.
Mesela din, hiç kimsenin görmediği bir yerde bile şeffaf olmayı, dürüst olmayı ve Allah’a hesap verebilir olmayı öğütler. Ancak kendilerini dinin sahibi, başkalarını da neredeyse ‘din dışı’ gören günümüz dindarları ve buna ilaveten de din fetvacıları muarızları olarak gördükleri farklı düşünce sahiplerinin, kimliklerin, partilerin engellenmesi için ‘yalan’ söylemenin mubah olduğunu söylemekte bir beis görmezler.
Mesela din hakka-hukuka riayet etmeyi, adil olmayı, insanlara zulmetmemeyi öğütler. Ama günümüzün dindarları “eski iktidarlar döneminde de yolsuzluk yok muydu” diye adeta yolsuzluğa cevaz veren hocaların fetvalarıyla amel etmeyi dindarlık olarak bellemekte bir beis görmezler.
Mesela din şeffaflığı ve hesap verebilir olmayı öğütler. Ama günümüzün dindarları, gözaltındaki genç kadınlara ‘çıplak arama’ yapıldığı iddiası karşısında şeffaf bir şekilde araştırma yapılmasını değil, suskunluğu ya da inkar etmeyi tercih ederler. Maalesef, fanatik laikliğin zirve yaptığı 28 Şubat döneminde üniversite kapılarında kurulan “ikna odaları”nda genç kızların “başörtülerini çıkardıklarında kendilerini çıplak hissettiklerini” söylediklerinde yüreği sızlayan dindarların bugün ‘çıplak arama’ iddiaları karşısında susmaları, gerçek anlamda dindarlığın en büyük yalnızlığıdır.
Mesela, Cabir b. Abdullah Hz Peygamber zamanında yaşanan bir olayla ilgili şöyle bir nakilde bulunuyor: Yanımızdan bir cenaze geçmişti. Resulullah hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık ve:
“Ey Allah’ın Resulü! Bu bir Yahudi kadınının cenazesidir.” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Bu da bir insandır” cevabını verdi. (Müslim) Evet Hz. Peygamber’in ölçüsü budur, ama günümüzün dindarları ve profesör ünvanlı bazı ilahiyat hocaları, kendileriyle aynı görüşü paylaşmayan birileri için “cenazeleri camiye alınmamalı” gibi açıklamalar yaparak dini de, dindarları da utandırmaktan çekinmemektedirler.
Kur’an’da “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor” (Nisâ, 58) denilerek açıkça liyakat uyarısında bulunuluyor. Ama günümüz dindarları bırakın liyakati esas almayı, sahte diplomalıların bile mevkilerle ve dört maaşla ödüllendirilmesini zafer edasıyla savunabilmektedirler.
Dünyevi iktidarları için dini araçsallaştırmaktan çekinmeyen ‘dindar etiketli’ bu tamahkarlar keşke dini bu kadar yormasalar, dindarları yaralamaktan biraz olsun edep etseler…