AKP’nin 2007 yılında “Türkiye’nin daha özgürlükçü ve demokratik anayasaya ihtiyacı var” iddiasıyla başlattığı ancak sonrasında adeta rafa kaldırdığı anayasa hazırlığı sürecinde görev almış Prof. Dr. Serap Yazıcı ile Prof. Dr. Ergun Özbudun bu sefer Davutoğlu’nun talebiyle Gelecek Partisi için taslak hazırlığı yaptı.
Gelecek Partisi, bugün, geçen haftaki 1. Büyük Olağan Kongresi’nde kamuoyuna duyurduğu parlamenter sisteme geçiş için anayasa taslağı hazırlığını kamuoyuna tanıttı. “Demokratik hukuk devletinin hedeflerini açıkladı. Anayasa hukukçuları Prof. Dr. Yazıcı ile Prof. Dr Özbudun ile da taslak çalışmaya ilişkin bilgi verdi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, Türkiye’nin demokratikleşmesi için güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönüşü talep ettiklerini vurgulayarak, mevcut durumda demokratik güçler ayrılığından söz edilemeyeceğini söyledi. Davutoğlu, “Bir kişinin bütün temsil makamını üstlendiği ve toplumun yüzde 50+1 ile yüzde 50-1 arasında bölündüğü bir yapı, Türkiye gibi ülkelerde kalıcı bir kapsayıcılık, kuşatıcılık üretemez. Bugün Türkiye’nin en temel meselelerinden birisi bütün güçlerin tek bir makamda, tek bir kişide toplanması ve denge-denetim mekanizmalarının tamamıyla tasfiye edilmesidir” tespitinde bulundu.
“Bugünkü anayasa değişikliği ismini Bahçeli koydu”
Türkiye’nin 150 yıllık bir an anayasa meselesi bulunduğunu belirten Davutoğlu, Türkiye’nin tarihine bakıldığında yaşanan bir duruma tepki olarak anayasa değişikliği yapıldığını kaydederek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2007’de Özbudun ve Yazıcı’nın yer aldığı hukukçularla birlikte parlamenter rejimi savunduğunu ancak güç arayışıyla tam tersi bir anayasa değişikliğini gerçekleştirdiği görüşlerini anlattı. Davutoğlu, “Anayasalarımız gerçek bir sistem öngörüsü ve varsayım temelinde kurgulanmamıştır. Bugün bizim teklif etmekte olduğumuz tam demokrasi için, güçlendirilmiş Parlamenter sistem ise hiçbir şekilde reaktif nitelikte değildir. Tam tersine kendi içinde tutarlıdır. Bütün anayasalar bir gücü elde tutak için yazılmıştır. Herkes kendi gücünü maksimize etmek için var olan anayasaya damga vurmaya çalışmıştır. Anayasa güç mücadelelerinin mağduru ve ürünü olmuştur. Öyle bir güç anlayışı ki 2007’de hocalarımızın da katkılarıyla tam parlamenter sistemi savunan (Recep Tayyip) Erdoğan, bugünkü çarpık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni savunmak durumunda kalmıştır. 15 Temmuz’daki direniş sonrasında AK Parti ve MHP’nin kurmayları arasında bir Anayasa yapım süreci işledi. Biz de AK Parti milletvekiliydik. Hiçbir şekilde AK Parti’nin kurumları arasında tartışılmadı. Milletvekillerine açılmadı. İsmini de Sayın Bahçeli koydu” diye konuştu.
Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifa tartışmasını işaret eden Davutoğlu, “Bir bakanın istifası bile sistemi tıkıyorsa o sistem aslında yok demektir. Bugün başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün siyasi parti liderlerinden randevu talep edeceğim. Katılmayabilirler, ‘Yanlış yapıyorsunuz’ diyebilirler. Ama ‘Sizinle görüşmeyeceğiz’ demelerini beklemiyorum. Türkiye artık bu iktidarın iş tutuş biçimi ve ahlakı ile yönetilemez. Tam demokrasi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem reform önerimiz, bu sorumluluk bilinciyle hazırlandı. Önerdiğimiz sistem Türkiye’nin siyasal tecrübelerini göz önünde bulunduran, vesayet kurma teşebbüslerine de denetlenmeme arzularına zemin bırakmayan bir sistemdir. Sistem değişikliğini Anayasa yazımının ilk adımı olarak görüyoruz” açıklaması yaptı.
“Tarafsızlığına güven duyulacak bir şahıs Cumhurbaşkanı seçilmeli”
Geçen hafta Gelecek Partisi’nin yönetimine seçilen Prof. Dr. Serap Yazıcı da, “Türkiye, şu anda yürürlükte bulunan ve başka hiçbir yerde benzeri olmayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yoluna devam edemez. Dün yaşadığımız olay hiçbir demokratik devlette benzeri olmayan bir olaydır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yasama, yürütme ve yargı alanındaki yetkilerini halkın seçmiş olduğu cumhurbaşkanı elinde toplayan bir sistem. Dolayısıyla anayasalcılığın mantığını tersine çevirmiş bir sistem.
Cumhurbaşkanı’nın kabinesi olması yanıltıcı olmamalıdır. Bu Kabine karar verme yetkisine haiz bir organ değildir. Bu organ Cumhurbaşkanı’na bir tür danışmanlık hizmeti vermektedir. Kabine’nin verdiği tavsiyeler Cumhurbaşkanı tarafından dikkate alınmak zorunda değildir” görüşünü aktardı. Bu nedenle Gelecek Partisi olarak Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini sınırlandırmak istediklerini belirten Yazıcı, “Yürütmenin ikili bir yapıya sahip olduğu yani Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan müteşekkil olduğu, Cumhurbaşkanı’nın sembolik yetkilerle sınırlandığı yani yürütme alanında hiçbir icrai yetkisi olmadığı bir model öneriyoruz. Cumhurbaşkanı’nın TBMM tarafından fakat nitelikli çoğunlukla seçildiği, böylece kamuoyunun üzerinde mutabık olduğu, tarafsızlığına güven duyulan bir şahsın bu makama gelebileceği bir modeli öneriyoruz” dedi.
Erdoğan’ın TBMM’nin yetki alanında pek çok karar aldığını, Yasama faaliyeti yaptığını belirten Yazıcı, “Temmuz 2018’den 14 Ekim 2020’ye kadar toplam 68 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılmıştır. Bu kararnamelerden 40, öncekini düzeltmek ya da değiştirmek için çıkarılmıştır. Olağanüstü rejim çerçevesinde Cumhurbaşkanı’na OHAL KHK’larını kabul etme yetkisi tanınmıştır ve bu yetki Anayasamızın 148. maddesi gereği yargı denetimi dışında bırakılmıştır. Böylece Cumhurbaşkanı, OHAL’i gerekçe göstermek suretiyle OHAL KHK’ları yayınlayabilmiştir” diye konuştu.
TBMM’nin bütçe denetim yetkisinden artık söz edilemeyeceğini söyleyen Yazıcı, “İster başkanlık sistemi olsun, ister yarı başkanlık, ister parlamenter sistem olsun bütçe kanununu teklif yetkisi yürütmeye, kabul yetkisi ise parlamentoya aittir. Ama Anayasa’da yeni düzenlenen 161. madde ile meclisimizin bütçe kanununu kabul yetkisi ortadan kaldırılmıştır. Bu yetki tamamen cumhurbaşkanının uhdesindedir” tespitini dile getirdi.
Geçmişte Erdoğan’la görüşlerini paylaşmasıyla, yakınlığıyla tanınan Prof. Dr. Ergun Özbudun da “Türkiye, tam anlamıyla kişisel bir sistemle yönetiliyor. Güçlendirilmiş parlamenter sistem Türkiye’nin çok büyük bir önceliğidir. Şu andaki sistemin parlamenter sistemle de başkanlık sistemiyle de alakası yoktur. Bugün muhalefet partilerinden hiçbiri bu prensiplere itiraz etmemektedir. İlke bazında bir ihtilaf yoktur. Bunu ben Türkiye’nin büyük bir şansı olarak görüyorum” yorumunda bulundu.