Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerini donduran Doğu Akdeniz krizi, şimdilik Aralık ayına ertelendi. Ankara hükümetinin Oruç Reis gemisini sismik araştırma yapmak üzere yeniden Meis Adası ve Girit açıklarına, yani tartışmalı sulara göndermesi, Almanya’nın arabuluculuğundaki müzakere girişimlerini de zayıflattı. AB liderler zirvesinde konu ele alındı ve Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını savunan ülkeler, müzakere isteyenlere, “Biz söylemiştik, Ankara’nın hedefi yayılmacılık, müzakere değil” uyarısında bulundu. Ancak, Türkiye’yle masaya oturulmasını savunan taraf, Aralık ayına kadar gelişmelerin izlenmesi üzerinde ısrar etti. Karar da bu yönde çıktı.
Oruç Reis adımı, bugüne kadar Türkiye’yi destekleyen Almanya başta olmak üzere, sorunun konuşarak çözülmesini isteyen ülkelerin de tepkisini çekti. Bu tepki, liderler zirvesi sonuç bildirisine de yansıdı. Bildiride, AB üyeleri, hem Doğu Akdeniz, hem KKTC tarafından kapalı kent Maraş’ın kısmen açılması nedeniyle Türkiye’yi kınadı. Türkiye’nin bu adımı Avrupa içinde bugüne kadar Ankara’nın tezlerine hak veren kesimlerden de tepki gördü.
Ekim ayı başında yapılan gayri resmi AB zirvesinde liderler, yaptırım kararı alınmadan önce Aralık ayına kadar Türkiye’ye süre vermişti. Doğu Akdeniz krizinde Türkiye ile doğrudan çatışmayı seçen hatta Akdeniz’e savaş gemisi gönderen Fransa, bu adımı kınadı ancak benzer bir sertlikte yanıt vermedi. Fransız diplomatik kaynaklar, bir taraftan, AB’nin Aralık ayına kadar bu durumu izlemesi kararını beklediklerini işaret ediyor, diğer taraftan da tüm dünyada olduğu gibi Fransız diplomasisinin gözünün de Kasım ayında yapılacak ABD seçimlerinde olduğunu belirtiyor.
Oruç Reis hamlesi nasıl bir etki yaptı?
VOA’ye konuşan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IRIS) Başkan yardımcısı Türkiye uzmanı Didier Billion, Fransa’nın Türkiye’ye karşı sert tutumunun tonunu, “bu konuda fazla ileri gidildiğinin farkına varılması” nedeniyle düşürdüğünü belirtiyor. Ancak, Türkiye’nin Akdeniz’e yeniden gemi göndermesinin, “Türkiye’nin tezlerinde haklı yönler olduğunu söyleyenlerin ve diyalog taraftarlarının elini zayıflattığını” da dile getiriyor: “Yunanistan ve Türkiye arasında müzakere sürecinin oturtulması çabaları vardı. Bu süreçte Türkiye’nin haklı olduğu bazı tezler vardı. Biliyorsunuz, ben bunu yüksek sesle gündeme getirdim. Ama bu atılan son adım, ne tür bir gerekçesi olursa olsun, politik bir hata. Bu, Türkiye masaya oturmayı ya da tartışmayı reddediyor anlamına gelir. ‘Provokasyon’ kelimesi kullanılıyor, ben sevmiyorum bu terimi. Ama bu adım Türkiye’ye meşruiyetini kaybettirir. Böyle devam ederse savunması son derece zor olur. Türkiye’nin çıkarlarını düşündüğünüzde, bu adımlar bu çıkarlara da hizmet etmiyor.”
Billion, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, bu süreçte “Türkiye’yi değil tarafların adil bir şekilde masaya oturmasını” savunduğuna vurgu yaparak, “Şimdi Merkel’in izlediği politika son derece zayıfladı. Macron’un tezleri güç kazandı. Türkiye’ye açık olan tarafların da eli zayıfladı. İkincisi Erdoğan bu adımla ‘gerçek bir diyalog istemiyorum’ mesajı veriyor. Niyetinin masaya oturmak olmadığını gösteriyor. Türkiye’nin şu andaki pozisyonu savunulabilir değil. Umarız zamanla düzelme olur” dedi.
Fransa’da yaşayan siyaset bilimci Prof. Dr. Ahmet İnsel ise, Didier Billion gibi Türkiye’nin Akdeniz’de “az da olsa” haklı yanlarının olduğunu, ancak bu haklı yönlerden yola çıkarak “çok büyük gürültü koparmaya çalıştığı” eleştirisini getiriyor. “Neden Fransa’da Türkiye konusunun daha yüksek sesle tartışıldığı” sorusuna ise, “Bu durumu Türkiye’nin kendisinin hazırladığı” yanıtını veriyor:
“Türkiye sorunlar yaşamıyor, yaratıyor ve yarattığı sorunlar ona geri dönüyor. Birinci neden bu. Türkiye şu anda sorunu başlatan güç konumunda. Hiçbir zaman uluslararası ilişkilerde, bir taraf yüzde yüz haklı, diğer taraf yüzde yüz haksız değildir. Dağlık Karabağ çatışmalarında Azerbaycan’ın yüzde 100 haksız olduğunu söyleyemeyiz. İşgal edilmiş toprakları var Dağlık Karabağ’da. Ama bunun çözümünün savaşla olacağını belki Azerbaycan düşünebilir ama başka üçüncü ülkelerin düşünmemesi gerekir. Ege Deniz’inde de öyle. Türkiye’nin kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge konusunda haklı olduğu yönler var. Yunanlılar’ın da haklı olduğu noktalar var. Ama haklı olan noktalar azınlıkta. Haklı olunan bir kaç noktadan kendisi saldırgan devlet konumuna getiriyor.”
İki ülke arasındaki ilişkileri yakından izleyen Türk-Fransız Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder ise, Türkiye’nin “iyi zarla belirlenen bir şans oyunu olan tavla oynamaktansa, 10 hamle sonrasını görüp oyunun sonunu hesaplayan bir satranç oyunu oynaması gerektiğini” belirtiyor: “AB Yunanistan’ı masaya çağırdı. Ama Yunanistan masayı bize devirtmeye çalışacak. ‘Bakın ben masaya oturuyorum ama Türkiye oturmuyor’ demeye hazırlanıyor bence. Bu taktiklere düşülmemesi gerekir. Tavla değil, satranç oynamayı öneriyorum. Çünkü tavla şans faktörü ile beraber ilerler, satrançta ise şansa yer yoktur. Doğu Akdeniz’e yeniden gemi gönderilmesi, Türkiye’nin yanında olan ülkelerin elini zayıflattı ve çekingen davranmalarına neden oldu.”
Neden hep Fransa ve Türkiye karşı karşıya geliyor?
Uluslararası çatışma dosyalarında neden hep Fransa ile Türkiye’nin karşı karşıya geldiği sorusuna ise, Ahmet İnsel, “Fransa, ABD’nin bölgeden çekilmesiyle başlayan, AB’nin ortak tavır alamadığı konularda, elini de zorlayarak, dış politikada, AB’nin yerine geçen açıklamalar yapıyor. Emrivaki yaparak, AB’yi kendisinin çizdiği bir politikaya çekmeye çalışıyor. Bu boşluğu bölgede doldurmaya çalışan ülkeler ise Türkiye ve Rusya. Dolayısıyla kaçınılmaz bir şekilde, Türkiye ile karşı karşıya geliyor” yanıtı veriyor.
Türk Fransız Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder, Türkiye-Fransa karşıtlığının eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy döneminden bu yana sertleştiğine dikkat çekiyor ve “Suriye, Libya, Akdeniz’de, Fransa – Türkiye ilişkileri iyi gitmiyor. Bu bir sır değil. Bunu sadece ekonomik çerçevede ele alamayız. Ekonomik, politik, kültürel….Hepsi birbirine karışmış vaziyette. Türkiye, ‘Doğu Akdeniz’de ben de petrol arayacağım’ dediği andan itibaren sorun başladı. Sondaj gemileri almaya başlayınca sorun oluştu. Fransa ile olanlari Total firmasının hem Doğu Akdeniz’de, hem de Libya’daki çıkar ve ilişkileri ile de birlikte okumak lazım” diyor.
“Fransa Libya’da büyük hata yaptı”
AB içinde Fransa’nın yaptırım talebi tam destek görmüyor. Bu da Fransa’nın AB’yi kendi istediği politik noktaya çekme çabasını tam olarak başaramadığını gösteriyor. Prof. İnsel, Fransa’nın Libya politikasının AB içindeki güveni sarstığını belirtiyor : “Türkiye ve Fransa’nın Libya’da da çıkarları çatıştı. Ancak bu sefer Fransa, Libya’da (Fayez)Sarrac’ı desteklemek yerine, BM’nin tanımadığı, Tintin’in albümlerinden çıkma bir karikatür olan (General Halife) Hafter’i destekledi. Bir taraftan Mülüman Kardeşler’e karşı olduklarını söylerken, diğer taraftan Mısır ve Arap Emirlikleri ile, yani Wahabi güçlerle, yan yana geldi. Libya’da oluşan bu boşluğu da Türkiye doldurdu” dedi.
AB ile ilişkiler nereye gider?
Türkiye-AB ilişkilerinin düzelmesi için, Türkiye’de önemli adımların atılması gerektiğini belirten İnsel, “hukuk devletinin, temel hak ve özgürlüklerin yeniden tesisi, Türkiye’nin yeniden bir barış ülkesi haline gelmesi gerektiğinin” altını çiziyor. AKP’nin milliyetçilerle paylaştığı ittifakla bu değişimin mümkün olmadığını savunan İnsel, “Mevcut iktidarla gittiği yere kadar gider. Ama birgün bir şekilde kopar. AB ile kopar, NATO’da izole olur. NATO’nun öngördüğü stratejik mevkiler Türkiye’den çekilebilir. Mesela İncirlik Üssü’nü Girit’e, Malatya Üssü’nü Kıbrıs’a taşıma gibi olasılıklar konuşuluyor. NATO üyeliği, içi boşaltılmış bir üyelik haline gelebilir. NATO üyeliğinden çıkarma diye bir mekanizma yok çünkü” değerlendirmesini yapıyor.
Türk-Fransız Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder, bütün bu gelişmelere rağmen, AB’nin Türkiye’ye ekonomik yaptırım kararı almasının zor olduğunu öne sürüyor ve “bunun AB’nin başvuracağı en son yöntem olacağını” belirtiyor. Önder, Türkiye’nin AB üyeliğinin sona ermesiyle ilgili talepler olsa da, bunu ne Brüksel’in ne de Ankara’nın şu anda “telaffuz etmeyeceğine” inanıyor: “200’li yılların başında bekleme odasında olan AB üyeliği buzdolabına kaldırıldı. Bir taraf göçmen kartını, diğer taraf Gümrük Birliği ve serbest dolaşım kartını oynuyor. Taraflar satranç oyununda, bu taşları öne sürerek oynayabilirler.”
Ahmet İnsel de, “AB içinde bazı ülkeler ‘Üyelik müzakereleri dursun’ demeyi göze alıyor. Ancak böyle bir karar için 27 ülkenin oybirliği gerekiyor. Türkiye kendisi ‘Ben çekiliyorum’ demedikçe bu adım atılmaz bence. Bulgaristan’a sorsanız, Yunanistan’a bile şu anda sorsanız, Türkiye ile müzakerelere son verilmesi önerisine ‘Hayır’ der. Yunanistan, Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinin devam etmesini istiyor. Bu da böyle devam eder. Kağıt üzerinde bir AB üyesi olarak kalmaya devam eder” diyerek, henüz köprülerin tümüyle atılacağı noktaya gelinmediğini belirtiyor.
Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz krizini hem ABD seçimleri sonrasında hem de Aralık ayına kadar izledikten sonra adım atacak.