Hilal TOK
İstanbul
Geçtiğimiz hafta TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un “Çok sınırlı olarak, belli suçlara mahsus olmak üzere idam cezasının bulunması gerektiği kanaatindeyim” demesi, MHP’nin “çocukların cinsel istismarı” olmak üzere “cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” ile “cebir ve şiddet kullanarak anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya çalışmak” olarak ifade ettiği idam cezası önerisine AKP’den de destek gelmesi “idam” konusunu tekrar gündeme getirdi.
Daha önce de kamuoyunda büyük tepki yaratan çocuk istismarı ve kadın cinayetleri gündeme geldiğinde AKP ve MHP sıralarından “idam” tartışması açıldığını görmüştük. Bu tartışmalara çocuk ve kadın hakları savunucuları, hak örgütleri, hukukçular ise “idam çözüm değil, tam tersi sorunu daha da derinleştirir” demişlerdi. Çocuklara ve kadınlara yönelik suçlarda önleyici ve koruyucu mekanizmaların çalıştırılmamasının, hatta yasal kazanımların tartışmaya açılmasının, kadın hareketinin şiddete karşı somut acil önlem taleplerinin dikkate alınmamasının sorunu derinleştirdiğini, asıl olanın şiddeti doğuran, büyüten koşullara odaklanmak ve var olan yasaların harfiyen uygulanmasını sağlamak olduğunu söyleyen hak savunucuları, idam tartışmalarının tam da devletin görevlerini yerine getirmediği gerçeğinin üzerini örtmek için kullanıldığını düşünüyorlar. Ve bu tartışmayı çok “tehlikeli” buluyorlar.
Demokrasi İçin Hukukçular’dan Avukat Elif Yetigin’le kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet konusunda neden “idam”ın sürekli gündeme getirildiğini, bu tartışmalarla üzeri örtülen gerçekleri ve şiddetle mücadele için esas olarak nelerin yapılması gerektiğini konuştuk.
CEZALAR AĞIRLAŞTIKÇA SORUN ÇÖZÜLMÜYOR!
İdamın çocuk istismarı ve cinsel suçlarda bir çözüm olamayacağını söyleyen Avukat Yetigin cezaların ağırlığının caydırıcı olmadığını şöyle açıklıyor:
“Türkiye’de mahkemeye taşınan tecavüz dosyalarının dörtte birinin mağduru çocuklar. Tablo gittikçe ağırlaşıyorken çözüm olarak tekrar tekrar idam ve hadım gündeme getiriliyor. İstismarın önlenmesi ve çocukların korunması için daha bütüncül bir yaklaşım gerekiyor; çocuklarla etkileşim halinde olan tüm kurumların kolektif çalışması, basın, eğitim, hukuk, iktidarın dilinin ve haliyle zihniyetlerinin değişmesiyle topyekûn bir çözüm gerekiyor. Öte yandan, Türk Ceza Kanunu’nda çocuk istismarı ve cinsel saldırı suçlarında yargılama sonucunda hüküm verilirken, sanıklara uygulanan yaptırımlara ‘iyi hal, saygın tutum, rıza’ gibi indirimlerin uygulanması, cezaların alt sınırdan verilmesi ve cezaların ertelenmesi gibi, cezanın infaz şekline ilişkin uygulamalar mevcut. Bu gibi uygulamalar suçun işlenmemesi adına var olan caydırıcılık unsuruna zarar veriyor.
Türkiye’ye baktığımızda ise birkaç örnekle; İ.E. uzman çavuşun tecavüzü sonrası intihar etti, uzman çavuş mahkeme kararıyla tutuksuz yargılanıyor. Akademisyen sıfatlı kişiler kız çocuklarının 12 mi, 9 mu yaşında evlenebileceğini televizyonlarda tartışıyor. Tarikat lideri istismar ettiği çocuğun ailesine para ve çocukla evlenmeyi teklif edebiliyor. Çocuk istismarı skandalıyla hatırlanan Ensar Vakfı, İstanbul Sözleşmesi’ni hedef alan bir açıklama yayınlayabiliyor. Hal böyleyken bu örnekleri ortadan kaldıracak mekanizma idam mı, yoksa nedenleri ortadan kaldıracak çözümler mi diye hepimizin kendisine sorması gerekiyor. Elbette burada izlenecek yolun kaldırım taşlarını cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak, eşitliği sağlayacak çalışmalar oluşturacaktır.”
ASIL AMAÇ İSTİSMARI ÖNLEMEK DEĞİL
Özellikle çocuk istismarları ile idamın gündeme geldiğini hatırlatan Yetigin bunun toplumun yumuşak karnı olduğunu, iktidarın da bu fırsatı değerlendirdiğini ve kendi lehine çevirmeye çalıştığını söylüyor: “Aslında iktidar ve yanlılarının açıklamalarına baktığımızda, tek başına idam cezasının cinsel istismar için getirilmek istenmediği açık. Anayasal düzeni bozmak suçunu da bu kapsamda tartışıyorlar ki asıl dikkat edilmesi gereken burası. İstismar gibi kamuoyunun büyük tepki duyduğu bir sorun üzerinden tartıştırdıkları idam cezasının asıl hedefi ‘Anayasal düzeni bozmaya yönelik suçların’ sanıkları, yani aslında muhalifler olacağını görmek gerekiyor.”
“ORTA ÇAĞ HUKUKU HİÇBİR SORUNA DERMAN OLAMAZ”
Hükümetin ve MHP’nin asıl meselesinin cinsel istismarı önlemek olmadığının altını çizen Yetigin’in dikkat çektiği bir konu da, idam tartışmasının açılmasıyla Türkiye’nin bu zamana kadar insan hakları alanında hak savunucularının mücadelesiyle kat edilen yolun geriletilmeye çalışılması: “Türkiye 2004 yılında idam cezasını Avrupa Konseyi protokollerini imzalayarak kaldırdı. Burada Türkiye’nin idam cezasını yasal hale getirebilmesi için öncelikle bu protokollerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekilmesi gerekiyor. Bu da Türkiye’nin bugüne kadar insan hakları alanında almış olduğu yolu Ortaçağ Hukuku’na dönerek geriletmiş olur. Bugün istismar şüphelileri kuvvetli şüphenin vardığında dahi adli kontrollerle serbest bırakılıyor, cezalar saygın tutum indirimleriyle alt sınırdan veriliyor, istismara maruz kalan çocuklarıyla faillerin aynı ortamdan uzaklaştırmak için girişimler sonuçsuz kalıyor. Bu gedikler kapatıldı ve istismarda artış mı görüldü ki idam, hadım gibi kendisi başlı başlına bir sorun olan çözüm tartışılıyor?”
İDAM OLAN ÜLKELERDE SUÇ AZALMIYOR
İdamın uygulandığı ülkelerde cinsel suçlarda çocuk istismarlarında ya da çocuğa ve kadına yönelik suçlarda azalma da olmadığını görüyoruz Avukat Elif Yetigin’in açıklamalarıyla; “Cinsel istismar suçlarında en ağır yaptırımları uygulayan ülkelerden birisi ABD. Üstelik ABD ceza hukuku, idam cezasını fiilen uygulamaktadır. Tüm bu ağır ceza ve yaptırımlara rağmen ABD’de her geçen yıl cinsel istismar vakalarında artış gözleniyor. Suçluların idam edilmesi, dövülmesi, vücut bütünlüğüne yönelik bir cezalandırma metoduna başvurulması ya da ibret etkisi yaratacağı ve böylece suç oranının düşeceği kanısıyla hareket edilmesi, en iyi ihtimalle oranın sabit kalmasına neden olmaktadır. Çoğu fail suç işlerken ne kadar ceza alacağına bakmaz, suçun cezasını bilmez. Caydırıcılıksa böyle bir caydırıcılığın başka dünya ülkelerinde işe yaramadığını veriler bize söylüyor. Uluslararası Af Örgütü 2017 raporunda idamların yüzde 84’ünün Suudi Arabistan, İran, Pakistan ve Irak’ta gerçekleştiğini söylüyor. Bu ülkelerdeki suç oranları ve idamın hangi suçlar için uygulandığına baktığımızda hem suç oranlarında azalma olmadığını hem de özellikle düşünce, ifade ve farklı yaşam tarzlarına müdahale için bu cezanın uygulandığını söyleyebiliriz.”
“SORUNUN TÜM KAYNAKLARINA İLİŞKİN GENİŞ BİR ÇÖZÜME İHTİYAÇ VAR”
Kamuoyunda geniş bir öfke uyandıran çocuk istismarı ve şiddet olaylarında taleplerin oturtulması gereken ekseni ise şöyle tarif ediyor Av. Elif Yetigin: “Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin verilmesi, hukuk, basın dilinin değişmesini, yargının çocuk adalet sistemindeki adalet mekanizmalarını etkin uygulaması, çocuk yaşta evlilik ve istismara evlilikle af getirme tartışmaları gibi geri tartışmaların yapılmaması çözümlerden yalnızca birkaçı. İstismar sanıkları, toplumdan azade tek başına yaşayan, başkalarıyla etkileşim halinde olmayan amazon insanları değiller. Sosyal, toplumsal ilişkiler neticesinde olumsuz sonuçlar yaşıyoruz. Ekonomik sıkıntılar, cezasızlık, eğitim, fetvalarla bu alana müdahale edilmesi sanki bunlar her biri bir uçta duran ve bağımsız olaylarmış gibi görünse de hepsi toplumsal ilişkiler içinde o kadar doğal bir etkileşim halindeler ki. O nedenle istismarı tek başına ayaklarından tutup münferit bir olaymış gibi ele alamayız. Mücadele edilecekse sorunun tüm kaynaklarına ilişkin geniş bir çözüme ihtiyaç var. Bu nedenle idamın çözümmüş gibi önümüze tekrar getirilmesi sorunu büyütmekte ve suçun sonucuyla ilgilenen bir siyaset ve hukuk anlayışı benimsenmekte. Ceza hukukunun temelinde faili cezalandırmak değil, aynı zamanda ‘topluma geri kazandırmak, toplum için zararlı bir birey olmaktan çıkarmak’ yatar. Bu ilkeden uzaklaşılan bir sistemin kendisi asla suçları önlemeyi başaramaz.”
İDAMIN ÇÖZÜM GÖRÜLDÜĞÜ ÜLKELERDE KORKUNÇ TABLO!
- Bugün dünyada 58 ülkede idam cezası var ve dünya nüfusunun yüzde 60’ının yaşadığı Çin, Hindistan, Endonezya ve ABD gibi ülkelerde idam cezası uygulanmaya devam ediyor. Bu ülkelerin 35’inde idam cezası uygulaması savaş ve olağanüstü hal ile sınırlanmış durumda. Yine bu ülkelerin 32’sinde en az 10 yıldan beri infaz edilen idam cezası yok. ABD’de ise 50 eyaletten 31’inin yasalarında idam cezası yer alıyor.
- Birçok gelişmiş ülkede ise örneğin; Finlandiya 1826’da, Norveç 1875’te, Danimarka 1892’de, İsveç 1910’da, Hollanda 1850’de Portekiz 1867’de, Almanya 1949’da, Mussolini dönemi hariç İtalya 1890’da idam cezasını kaldırdı. Türkiye’nin idam cezasını kaldırmakta zaten fazlasıyla gecikti. İdam cezasını en çok uygulayan ülkeler sırasıyla; Çin, İran, Pakistan, Suudi Arabistan, ABD, Irak, Somali, Mısır, Endonezya, Çad. 2015’te infaz edilen idam cezalarının yüzde 89’u İran, Pakistan ve Suudi Arabistan’da gerçekleştirildi.
- Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, örneğin ABD’de idam cezası uygulanan eyaletlerde, uygulanmayan eyaletlere göre suç oranı daha fazla. Üstelik suçlar yıllar içinde azalmak bir yana artıyor. Hindistan da idam cezası uygulayan ülkelerden ama hepimiz biliyoruz Hindistan’da cinsel saldırı vakalarının ne kadar fazla olduğunu. 2014 yılının rakamlarına göre Hindistan’da halen günde, evet yanlış okumadınız günde 93 kadın cinsel saldırıya uğruyor. Bu durum, idamın caydırıcı olmadığının en önemli kanıtlarından biri değil mi?
- Uluslararası Af Örgütü’nün rakamlarına göre, 2012 yılında dünya çapında 1923 idam cezası verilirken, idam cezasının en fazla uygulandığı ülkelerin başında Çin, ABD, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Ortadoğu ve Arap Yarımadası ve Afrika ülkeleri geldi. Buna karşılık, dünyada kadınların statüsü üzerine en ayrıntılı çalışmaları yapan Woman Stats Project’in 2011 rakamlarına göre, dünyada tecavüzün en yaygın olduğu ülkelerin başında ortalama her 100 bin kadından 60’ının tecavüze uğradığı Afganistan, Hindistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Yemen, Irak, Suriye, Ürdün, İran, Sudan ve diğer Afrika ülkeleri geliyor. Sayılan ülkeler aynı zamanda Çin ve ABD dışında idam cezasının en yaygın olarak uygulandığı ülkeler.
Reklam
[