Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Okulları açıp kapatacaklar: Amaç özel okul patronlarını kurtarmak

Gazeteci Yurdagül Uygun, koronovirüs tehdidi devam ederken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okulların açılması yönündeki ısrarını, özel okulları kurtarmak olarak yorumladı.

Gerçek Gündem’deki yazısında okulların açıldıktan kısa süre sonra kapatılacağını iddia eden Uygun, halkın sağlığının hiçe sayılacağına dikkat çekti.

Uygun yazısında şu görüşlere yer verdi:

Bir süredir yatay bir seyir izledikten sonra yükselişe geçen vaka sayılarının ardından herkes okulların açılıp açılmayacağını merak ediyor. Okullar açılacak emin olun. Ancak bir süre sonra yeniden eğitime ara verilmesi çok yüksek ihtimal.

Bu kadar net yazmanın sebebi, geleceği öngören özel güçlerim olduğundan da değil. Nedeni gayet net; kapitalizm. Çok basit bir tabirle çarkların dönmesi gerekiyor.

Dönüp geriye bakmak yeterli; İşçi sınıfı pandemide çalışmaya devam etmedi mi? Turizmciler para kazansın diye sınav tarihleri bile değiştirilmedi mi? 1 Haziran’da jet hızıyla normalleşmedik mi? Pozitif vakaların olduğu işletmelerde üretim devam etmedi mi?

Milli Eğitim Bakanlığı da herhangi bir bilimsel veriye dayanmaksızın 31 Ağustos tarihi aylar öncesinden belirlemedi mi? Tüm bunlara baktığımızda okulların açılacağını, gerekli kayıt ve tahsilat işlemleri yapıldıktan sonra da eğitime ara verileceğini düşünmek gayet gerçekçi bir durum.

Bu arada okulların açılmasıyla ilgili tartışmalar büyürken, Eğitim-Sen ‘Pandemi Koşullarında Eğitim’ adlı araştırmasını yayınlandı. Buna göre, eğitim emekçilerinin yüzde 96.4’ü, Covid-19 salgını sürerken eğitim öğretimin başlatılması halinde, kendisi ve ailesinin sağlığının tehdit altında olacağını düşünüyor. Eğitimciler ayrıca kalabalık sınıf sorunu, okullardaki fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri sürerken fiziki mesafe ve diğer tedbirlerin hayata geçirilmesinin mümkün olmadığını ifade ediyor. Ankete katılan eğitimcilerin tamamına yakını da pandemi döneminde eğitime ayrılan bütçenin ve okulların ihtiyacı olan ödeneklerin arttırılması gerektiğini söylüyor.

Ve bu düşünce ve taleplerin tamamı insanca… Yani Türkiye Özel Okullar Derneği Başkanı Sayın Nurullah Dal’ın ifade ettiği gibi rahata alışmaktan öte bir durum. Öğretmenlerin kendileri ve ailelerinin sağlıklarından endişe etmeleri kadar daha insanca bir durum olamaz.

Öte yandan, kamuda çalışan öğretmenin iş yükü ile özel okulda çalışan öğretmenin iş yükü karşılaştırılamaz bile. Ve evet, kamuda çalışan öğretmenlerin büyük bir kesimi online ders vermedi belki. Ancak bunun üzerinden emekçilerin kazanılmış hakları tartışılamaz. Durumun böyle olmasının nedeni öğretmende değil, ülkedeki eğitim sistemindedir.

Siz ki sınav merkezli bir eğitim sistemi oturtur, milyonlarca işsiz yaratırsanız, sadece bir ömür boyu tutkuyla öğretmenlik yapmayı isteyen, idealist, bu mesleği isteyen, seven insanların eğitim fakültesini seçmesini sağlayamazsınız.

Dünya bambaşka bir çağa doğru hızla ilerlerken siz hala 40 yıl önceki öğretmenlik eğitimini fakültelerde vermeye devam ederseniz, öğretmenleri, kadrolu, sözleşmeli, ücretli diye ayırıp, bölerseniz, öğretmenlerde moral ve motivasyon bırakmazsınız.

Okul bahçelerinde namaz kıldırıp, öğretmenleri başına görevli olarak dikerseniz, mesleğin itibarını yerle bir ederseniz, öğretmenlere din görevlilerinin altında bir değer verirseniz, isterseniz en idealist öğretmen olsun ya da en yüksek parayı alan olsun, hiçbirinde bu mesleği yapacak istek bırakmazsınız.

Sayın Dal’ın sözleri anladığım kadarıyla, örgütlü olan öğretmenlere. Çünkü özel okullarda ne yazık ki öğretmenler haklarını arayacak kadar örgütlü değiller. Ancak umut verici bir gelişme var; Bir çok işkolunda çalışmalar yürüten ‘Patronların Ensesindeyiz’ oluşumunun içinde kurulan ‘Özel Okul Öğretmen Dayanışma Ağı’. Özellikle Doğa Koleji’nde yaşananlarla birlikte özel okul öğretmenlerinin hak arama mücadelesi için burada biraya gelen öğretmenler umarız ki dernek ya da sendika kurarak seslerini daha fazla yükseltebilirler. Burada sesini yükseltenlerin sözleşmelerinin yenilenmediğini, büyük bedeller ödediklerini de unutmayalım.

Meslekte en büyük hak kaybına uğrayan, yıllık sözleşmelerle kıdem tazminatı hakkı bile olmayan, haftanın altı günü çalıştırılan, velilerin mobingine uğrayan özel okul öğretmenleri pandemide tüm özel sektörde olduğu gibi mesai saati kavramı olmaksızın çalıştırılarak, üstüne yeni sözleşmelerle karşı karşıya bırakıldı.

Bazı okullar, bu yıl yapılan sözleşmelere olası bir salgın durumu, sektörel kriz gibi gerekçelerle ücretlerin geciktirilmesi, gerekirse de fesh edilmesi şeklinde maddeler koydu. Yani sadece bir yılla sınırlı olan iş güvenceleri böylece tümden ortadan kalktı. Kaldı ki halihazırda pandemi nedeniyle maaşını alamayan özel okul öğretmenleri bulunuyor. Bunun yanında yine bu dönemde norm fazlası gerekçe gösterilerek sözleşmesi yenilenmeyen öğretmenler var.

Tüm bunlara baktığımızda öğretmenler mi rahat, patronlar mı? Devlet kimi koruyor? Vatandaşı mı, işvereni mi? İktidar kimden iban istedi? Kime destek oldu? İşçiye mi, işverene mi? Bunun adı kapitalizmdir. Ve kapitalizmde aslolan insan değil, paradır, sermayedir. İşte bu yüzden karşıyız kapitalizme…

Yazının kaynağına buradan ulaşabilirsiniz

Exit mobile version