Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

“Müjde vereceklere; savaşı durdurun, talana son verin”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, “Müjde vermek isteyenlere biz yol gösterelim; savaşı durdurun, talana son verin, kayırmacılıktan vazgeçin” dedi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Cuma günü vereceğimiz müjde ile Türkiye’de yeni bir dönem açılacak” demişti.

“Demokrasi güçleri olarak bir araya gelme günüdür” diyen Günay, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde 9 merkezde insan zinciri oluşturacaklarını belirtti.

HDP Genel Merkezinde haftalık olağan basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Günay, Kürt sorununun çözümü, pandemi ve ekonomi konuları hakkında konuştu.

Ebru Günay özetle şunları söyledi:

“Vatandaş iş, aş derdinde, hükümet hayal satıyor”

“Ekonominin hali ortada, her hafta ekonomi verileri açıklanıyor. Resmi verilere göre bile işsizlik yüzde 13’lerde, enflasyon yüzde 12’lerde, dış ticaret açığı büyüyor. Dövizin artışıyla birlikte Türk lirası pul oldu, bu ülkenin ekonomik kaynakları değer kaybediyor. Vatandaş iş, aş derdinde, geleceğe umutla bakmak istiyor, ekmek sorunun çözülmesini bekliyor hükümet çıkmış hayal satıyor.

“Erdoğan iki gün önce yaptığı açıklama ile bugünü yani Cuma gününü işaret ederek Türkiye’ye müjde vereceğini söyledi. O günden beri de spekülasyon yapılıyor, doğalgaz bulunduğu, Türkiye’nin zenginleşeceği ve buna benzer daha bir çok laf dolaştırılıyor ortalıkta… Yandaşlar bu hayal tüccarlığı üzerinden propagandaya başladılar bile.

“Ülkenin kaynakları, savaşa, ranta, talana gidiyor”

“Biz HDP olarak Türkiye’nin kaynaklarının artmasından, ülkenin zenginleşmesinden sadece memnuniyet duyarız, mutlu oluruz. Ancak bu ülke kaynak itibariyle yoksul bir ülke değil, zenginliği kendisine fazlasıyla yetebilecek bir ülke. İnsanların aç olmasının, yoksul olmasının nedeni ülkenin yoksul olması, kaynaklarının az olması değil. Bunun sebebi ülkenin yönetilme biçiminden kaynaklanıyor, talandan, ranttan, eşitsizlikten kaynaklanıyor.

“Ülkenin bütün kaynaklarını hortumladıkları gibi şayet keşfedilmişse yeni kaynağı da yine hortumlamak onları heyecanlandırıyor. O yüzden müjde diyorlar.

“Müjde vermek isteyenlere biz yol gösterelim; savaşı durdurun, talana son verin, kayırmacılıktan vazgeçin. Halkımızın belirsiz hayal tüccarlığına karnı tok. Gerçekten bu ülkenin refahını kalkınmasını ve huzurunu düşünenler varsa biz yol gösterelim.

“Kürt sorunu herkesi yeniden söz kurmaya zorluyor”

“Bugünlerde Kürt sorunu ve çözümü tekrar gündem, bu hepimizin malumu. Sorunun yakıcılığı sil baştan herkesi bu mesele konusunda söz kurmaya zorluyor. Bu iyi bir şeydir ve aslında “Türkiye’de siyaset yapacaksak ilk konuşmamız gereken, yüzümüzü ilk çevirmemiz gereken yer burasıdır” da demek oluyor. Bunun doğru bir yol olduğu konusunda şüphemiz yok.

“Fakat Türkiye’nin yaşadığı çıkmaz yüzyıldır aynı: Amaca giden yolda araçlar temiz değilse hiçbir sonuç elde edemezsiniz. Demokratik zihniyet oluşturmadan demokrasicilik oynayarak gerçeği örtbas edemezler… Haliyle diyoruz ki: Kürt sorunu çözülmeden bu ülkede hiçbir şey çözülmez. Cumhurbaşkanı açık bir şekilde doların yükselişini, ekonomik krizin sebebini içeride ve dışarıda yürüttükleri savaşa bağladı. Aslında açık bir şekilde şunu itiraf etmiştir; Kürtlere karşı düşmanca politikalar sonucu yürüttükleri savaş, Suriye ve Lübnan’da vekaletten yürüttükleri savaş ülke ekonomisinin yarısına yakınını heba ediyor.

“Bugünkü iktidarın 18 yıldır yaptığı ve son 4-5 yıldır da tamamen askıya aldığı şey “tanıyarak dışlama ve inkar etme” pratiğidir. Bu pratik tehlikelidir, kurnazcadır ve sorunları daha da derinleştiren yaklaşımlardır. Tanıyarak dışlama, bir kesime/halka ait inkâr edilen meseleleri ifade ederek, tanıyormuş ve artık inkâr etmiyormuş gibi yapmaktır. Haliyle bu bir aldatmacadır.”

“Pandemi süreci şeffaf, demokratik ve katılımcı yönetilmedi”

“Bunun yanında bir de ağırlaşan bir pandemi tablosu var ülkede. Bilim insanlarının, sağlık örgütlerinin ısrarla ‘normale dönüş’ kararının vaka sayısını arttıracağı ve daha fazla ölümlerin yaşanacağı uyarılarına rağmen iktidar, kendi geleceği ve sermayenin çıkarları doğrultusunda 1 Haziran’da ‘normale dönüş’ kararı almıştı.

“TTB, salgının başlangıcından itibaren uluslararası standartlara uygun açıklama yapılması gerektiğinin, il il, mahalle mahalle kaç vakanın olduğunun, buralarda kaç kişinin öldüğünün, yaş oranının, cinsiyet oranının, hangi ilde kaç tane yoğun bakımda yatan hasta olduğu bilgilerinin şeffaf bir şekilde açıklanması gerektiğini belirtti. Ancak bu veriler açıklanmadı. Süreç şeffaf, demokratik, katılımcı yönetilmedi, salgının gidişatına ilişkin veriler toplumla paylaşılmadı, gizlendi.

“Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilerle, sahadan gelen veriler kıyaslandığında, bakanlığın tablosunun gerçekleri yansıtmadığı, vaka sayılarının tablonun çok üzerinde olduğu, gerçeklerin gizlendiği bir kez daha ortaya çıkmakta. Yine sağlık emekçileri, çok yoğun ve büyük riskler altında çalışmaya devam etmektedirler. Yeterli tedbirler alınmadığından dolayı ne yazık ki yaşamlarını yitirmekte, enfekte olmaktadırlar. Sadece Diyarbakır’da tedbirlerin hızla kaldırıldığı 1 Haziran sonrası 432 sağlık emekçisine Covid-19 tanısı konuldu.”

Exit mobile version