TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Danıştay 10. Dairesi’nin Ayasofya kararını emsal göstererek Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) için hukuki süreç başlatacağını açıkladı.
Şube başkanı Tezcan Karakuş Candan, yazılı açıklama yaparak Danıştay’ın Ayasofya kararında Fatih Sultan Mehmet’in “şartlı bağışının” gerekçe gösterildiğini hatırlatarak, AOÇ hakkında da Mustafa Kemal Atatürk’ün şartlı bağışı olduğuna dikkat çekti.
TIKLAYIN – Danıştay Ayasofya’yı müze yapan kararı iptal etti
“Atatürk’ün iradesini esas almazken mevzu bahis 450 yıl önceki vakıf mülkiyeti olunca vakfedenin iradesinin esas alınması gerektiğine hükmetmiştir. AOÇ alanlarının en geniş sınırlarının Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyetine uygun hale getirilmesi aslına rücu etmesi için hukuksal süreç başlatıyoruz” dedi.
“Danıştay kararı emsal olacak”
Karakuş-Candan şunları söyledi:
“Atatürk’ün imzasının olduğu, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının iptaline karar veren Danıştay 10. Dairesi, gerekçesinde Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı mülkiyetinde bulunduğu, vakıf senedindeki cami vasfı dışında kullanılamayacağı ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna varmıştı.
“Atatürk Orman Çiftliği’nde Atatürk kendi mal varlığını arazilerin ıslah edilmesi, düzenlenmesi, çevrenin güzelleştirilmesi, halka gezilecek ve eğlenecek alanlar yapılması, ucuz ve temiz gıdanın üretilmesi için halkına vakfetmiş durumda.
“Atatürk Orman Çiftliği’nde Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyeti ihlal davamızda yargı vasiyeti ve şartlı bağışı bırakanın ya da bağışlayanın, yani bu ülkenin kurucusu Atatürk’ün iradesini esas almaz iken mevzu bahis 450 yıl önceki vakıf mülkiyeti olunca vakfedenin iradesinin esas alınması gerektiğine hükmetmiştir.
“Atatürk’ün vasiyetine uygun olsun”
“Atatürk Orman Çiftliği alanlarında bu karara istinaden aynı yolları izleyerek Atatürk Orman Çiftliği alanlarının en geniş sınırlarının Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyetine uygun hale getirilmesi aslına rücu etmesi için hukuksal süreç başlatıyoruz.
“İlgili kurumlara resmi yolla başvurup Atatürk Orman Çiftliği alanlarının başta Kaçak Saray, Ankapark, ABD büyükelçiliği olmak üzere, bağış zamanındaki tüm sınırlarını Atatürk’ün şartlı bağışına ve vasiyetine uygun hale getirilmesini isteyeceğiz.
“Dayanışmaya davet ediyoruz”
“Hukuksal sürece taşıyacağız. Hukukçularımızla Anayasa ve idare hukukçularıyla süreci değerlendirdik aşamaları belirledik, hazırlığa başladık. Bu dava sadece Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin davası olmayacaktır elbette. Bu dava Cumhuriyetin, modernitenin bu ülkenin kurucusunun imzasının arkasında duranların büyük davası olacaktır, herkesin müdahil olmasını isteyeceğiz.
“Atatürk’ün vasiyetine şartlı bağışına aykırı olarak talan edilen Atatürk Orman Çiftliği aslına rücu edene kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bu süreçte bize destek olmak isteyen herkesi, dayanışmaya davet ediyoruz.”
Atatürk Orman Çiftliğinde ne oldu?
Çiftlik Atatürk tarafından satın alınan 20 bin dekar arazi üstünde 1925’te kurulmaya başlandı. Bozkırda ağaç yetiştirmek yerli ve yabancı uzmanlarca çılgınlık olarak nitelendirilse de birkaç yılın ardından çabalar sonuç vermeye başladı. 1937’ye kadar çevre arazilerin de satın alınmasıyla Çiftlik 52 bin dekarlık bir alana ulaştı.
Atatürk ölümünden bir yıl önce 1937’de yazdığı vasiyet mektubu ile Çiftliği üstündeki bütün zirai işletmeler, taşınır ve taşınmazlarla birlikte Hazine’ye bağışlayarak emanet etti.
Çiftlik 1950’lere kadar toprak bütünlüğünü nispeten korumayı başardı. Bunda arazilerin devri için kanun çıkartılması zorunluluğu da etkili oldu. Ancak Mimarlar Odası verilerine göre 1950-1983 yılları arasında çıkarılan kanunlarla Çiftlik arazisinin genelde merkezden uzak kısımları çeşitli resmi kuruluşlara devredilir ya da satılır ve yüzölçümü 30 bin dekara kadar indi. Kanunlarla kamu kurumlarına devredilen arazilerin bir kısmı daha sonra yapılan özelleştirmeler ile özel mülkiyete de geçti.
2006’ya kadar AOÇ’yi göreceli olarak koruyan husus, sit alanı olarak ilan edilmesi kararları oldu. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 1992’de Çiftliği “doğal ve tarihi sit alanı” ilan etti. 1998’de ise birinci derece sit alanı olarak belirledi.
Doğal sit alanlarını yasalar “kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan” alanlar olarak tanımlayarak, bazı zorunlu altyapı hizmetleri dışında bitki örtüsü, topografya, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik eylemlerde bulunulmasını yasakladı.
Kurulun bu kararları kayıpların önüne geçilmesinde bir derece etkili oldu ancak sit alanları içinde ruhsatsız ve kaçak yapılaşmalar açılan davalara rağmen yine de devam etti.
Çiftlikle ilgili her türlü imar planını yapma yetkisinin 2006’da Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne verilmesi ise yeni bir tahribat sürecinin başlangıcı oldu. Belediyenin AOÇ’nin tarihi çekirdek olarak da adlandırılan alanlarını “hızlandırılmış trafiğe” dahil ederek 40 metre gibi geniş profile sahip otoyolları geçirmesi, yol kenarında yapılaşmaları ve Çiftliğin halktan kopmasını beraberinde getirdi.
2011’de AOÇ’deki bazı bölümlerin sit alan statüleri kaldırılarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapımının temelleri atıldı.
Hemen ardından ise Çiftlik içindeki hayvanat bahçesi kapatılarak Ankara’nın eski Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in tartışmalı projesi olan Ankapark’ın inşasına başlandı.
Çiftlik’teki toprak kaybı son olarak da 555 bin metrekarelik bir alanının Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın eskiden sahibi olduğu Medipol grubunu kuran TEBA vakfına kiralandı.
Danıştay’ın Ayasofya kararıSürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Cumhurbaşkanlığı’na karşı Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay’a dava açmıştı. Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Böylece Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin önünü açmış oldu. TIKLAYIN – Danıştay’ın Ayasofya kararının tam metni Danıştay kararında Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı’nın mülkiyetinde olduğu, “cami olarak kullanılması için toplumun hizmetine sunulduğu” ve “tapu belgesinde de cami vasfı ile tescilli bulunduğu” belirtti. Kararda “Vakıf senedinde sürekli olarak tahsis edildiği cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna varıldığından, bu hususlar dikkate alınmaksızın Ayasofya’nın cami olarak kullanımının sonlandırılarak müzeye çevrilmesi yönünde tesis edilen dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında hukuka uygunluk görülmemiştir” denildi. |