Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

6 yaşındaki kanser hastası Selman babasının göremeden ölüyor

KHK’lıların sembol ismi Haluk Savaş’ı eşi Esen Savaş anlattı… Mücadele dolu hayatı, aldığı tehditler, evliliği ve vasiyetiyle Haluk Hoca’nın hikayesi…

SEVİNÇ ÖZARSLAN

BOLD ÖZEL – KHK’lıların simge ismi Haluk Savaş’ın ölümün üzerinden 9 gün geçti. Dört yıldır yaşadıklarını Bold Medya’ya anlatan eşi Doç. Dr. Esen Savaş, eşinin 2012’den beri tehdit edildiğini ve ölümünün Türkiye için büyük kayıp olduğunu söyledi.

16 yıl çalıştığı Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki görevinden 1 Eylül 2016’da ihraç edilen Haluk Savaş, 20 Temmuz 2016’da bir tweet nedeniyle gözaltına alındı, sonra serbest bırakıldı. 28 Eylül 2016’da bu kez eşiyle alınıp tutuklandı ve Gaziantep Cezaevine gönderildi. Hapiste kaldığı dönemde safra kesesi yolu kanserine yakalanan Savaş, hapisten çıktıktan sonra pasaport engeli ile karşılaştı. Almanya’ya tedaviye gidebilmek için verdiği mücadele ile herkese örnek oldu.

Haluk Savaş, Türkiye genelinde KHK’lıların hak mücadelesini örgütlemek ve yaygınlaştırmak için şehirlere gidip KHK platformlarının kurulmasına öncülük etti. Yayın yönetmenliğini yaptığı KHK TV, KHK Akademi, düşünce ve haber sitesi Özgür Platform’u kurdu. 130 kilodan 65’e kadar düşse de son 2 yılı dolu dolu geçti. Ağır hasta olduğu halde uzmanlık alanıyla ilgili online yaptığı yayınlarla bilimsel çalışmalarına devam etti.

Haluk Savaş, tüm bu mücadelesinde yalnız değildi. Meslektaşı ve 26 yıllık eşi Doç. Dr. Esen Savaş hep yanındaydı. O da kanser atlatmıştı. 150 bin KHK’lı olmasına rağmen cenazesine az katılımın olmasını vefasızlık olarak değerlendiren Esen Savaş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı 5 dakikalık görüşmeyi anlattı. Kılıçdaroğlu’na “İktidarın fetö söylemini sürekli kullanan CHP’lilerle ilgili bir hatırlatma yaptığını belirtti. Ayrıca “Eşim gitti, mağdurlara daha çok sahip çıkın. Daha fazla insan ölmesin.” dedi.

Eşinizin cezaevi ve hastane sürecinde de birçok hak ihlaline maruz kalmıştı. Siz o süreci nasıl yaşadınız?

Biz sanırım 86 kişi, üniversiteden ihraç edilmiştik. İkimizi de aynı gün gözaltına aldılar. Ben kanser hastası olduğum için benim sorgumu hemen almalarını istedik. Ama ilginç bir şekilde eşimin sorgusunu hemen aldılar. Beni ve diğer kişileri 7 gün beklettiler. Hepimiz savcı karşısına toplu çıktığımız halde Haluk Hoca gece yarısı tek başına çıktı. Zaten tutukladılar. Ben 7 gün sonra serbest bırakıldım.

İki kere gözaltı oluyor değil mi?

İlk 20 Temmuz’da gözaltına alındı. 28 Eylül’de ikimizi birden aldılar. 20 Temmuz’daki ilk gözaltısı sonrası eşim çok stresliydi. Darbe girişimiyle veya bu girişimde bulunanlarla hiçbir alakamız olmadığı için başımıza bunların geleceğini aklımızın köşesinden bile geçirmemiştik. Herhangi bir suçumuz olsa 16 Temmuz sabahı pasaportlarımız geçerli iken kaçardık zaten. 21 Temmuz’da eşim, 25 Temmuz’da da ben açığa alındım. O süreçte pasaportlarımız iptal edildi. 12 yaşındaki oğlum yurt dışından gelirken havaalanında sorgulandı. Her gün kapı çalacak diye bekliyorduk. 20 Temmuz’daki ilk gözaltı sonrası evimiz cenaze evi gibiydi. İnanın şu an yaşadığımız durumdan daha kötüydü. Birden küt diye ortada kalıyorsunuz. Teröristlikle suçlanıyorsunuz. Vatanını çok seven insanlar için bundan daha ağır itham olabilir mi. Haluk’un dedesi Kurtuluş Savaşı gazilerinden, gururla bunu her yerde söylerdi. Bu vatanın kurtuluşu için kan dökmüş bir insanın torunu olmaktan gurur duyarken terörist yaftası yemek çok ağır geldi eşime.

12 yaşındaki bir çocuğu neden alıyorlar, gerekçesi neydi?

Küçük oğlum Giray, İrlanda’ya dil eğitimine gitmişti. Öğretmenleriyle beraber bir aracı firmayla gitmişlerdi. Temmuzun başında gitmiş, ağustosta da dönmüşlerdi. Bir ay kaldılar. Yaşından dolayı bana bağlı bir pasaportla seyahat ettiği için benim pasaportum iptal edilince oğlumun pasaportu da iptal görünüyor. Pasaporta el koyabilirler o sorun değil. Çocuğu tek başına polis merkezine götürüyorlar, öğretmeni ‘bu çocuk küçük, ben de geleyim’ diyor. ‘Hayır sizi alamayız sorguya.’ deniliyor. Öğretmen de şok oluyor tabi. O kafilede bir tek Giray’ı sorguluyorlar. Ben tabi pasaportuna el konulup sorgulanacağını bilemedim. Ve oğluma ‘annen-baban ne iş yapıyor, polis mi asker mi, Cemaatçi mi, evde böyle şeyler konuşuluyor mu, size gidip gelenler oluyor mu?’ Bu şekilde bir sorgudan geçiyor.

Bedirhan, Esen, Giray ve Haluk Savaş.

Psikolojisi nasıl etkilendi?

3-4 senedir psikiyatriste gidiyor. Bu bir travma. Sonra babası hapse giriyor. Babası hapiste kanser oluyor. Bize hep ‘Anne, baba siz çok iyi insanlarsınız, babam yaylada akrepleri bile öldürmez. Tanrı varsa size bunların yapılmasına neden izin verdi. Ben artık Allah’a inanmıyorum’ diyordu. Düşünün yargı süreci, eşimin hastalık süreci, oğlumun psikolojisinin bozulup yıllarca psikoterapi süreci bizi çok yıprattı. Ben de meme kanseriyim, tüm bu zorluklara katlanırken hep hastalığımın nüksetmesinden korktum.

Sizin sağlık durumunuz nasıl şimdi? Kanseri atlatabildiniz mi?

Bir sene önceki kontrollerimde bir sıkıntı yoktu. Yakın zamanda tekrar kontrole gideceğim. Eşim tweet attığı için gözaltına alındı. Darbecilik yaptığı iddia edildi. Aslında darbeleri eleştiren bir tweetti. Maksat gözaltına almak. Dinin kullanılmaması gerektiğini de söylemişti o tweetlerinde.

Tweet atınca görev yaptığı üniversitedeki birileri mi ihbar etmiş?

Kimin yaptığını bilemiyorum ama tüm tweetlerinin arşivlediğini fark ettim bu süreçte. Eşim Gezi’ye de destek vermiş bir insandır. Demokrasiye inanan bir insandır. Siyasi yapıyı oldu bitti eleştirirdi. Cemaatçilikle suçlanıyor ama Cemaat iktidarın yanında dururken bile Haluk Hoca iktidarı eleştirirdi. 2012’den beri bu nedenle Twitter üzerinden zaten tehdit ediliyordu.

Ne tür tehditler aldı?

Oğullarımın ismi biliniyordu. ‘Bedirhan ve Giray’ın önünde senin ellerini kelepçeleyip Silivri’ye götüreceğiz’ diyorlardı. Eşimin hedefte olması sadece bu dönemle ilgili değil. Muhalif duruşu 2012’den beri vardı. Ben de muhalif olmam nedeniyle ve Haluk’un eşi olmam nedeniyle Twitter’dan tehdit alıyordum. Bizim iktidara karşı muhalif duruşumuz vardı. Her ikimiz de CHP üyesi idik zaten.

Bu tehditleri kimin yaptığını düşünüyorsunuz?

Haluk Hoca tutuklandığında bütün tweetlerini silmiştim. Pasaport olayında ortaya çıktı. Yani arşivlenmişti tweetleri. O tweetlerde de darbelere karşı olduğunu söylüyor oysa ki. Ergenekon sürecinde eşimin tavrını ben kişisel olarak tasvip etmiyordum. Haluk da daha sonra benimle aynı noktaya geldi. O süreçte de çok insan mağdur edildi. 15 Temmuz sonrasında yaşananlarla sayı olarak kıyaslanamaz ama çok insan bir torbaya kondu. İnsanlar yine içeride kanser oldu, intihar etti. Sayı kesinlikle bu dönemle kıyaslanamaz ama ben o mağduriyetlere çok üzülmüştüm. Haluk Hoca da hiçbir zaman oh olsun gibi bir cümlesi olmadı. Ergenekoncuların hesap vermesi yönünde düşünceleri vardı. Cemaat’in yüzde 99’u masumdur, yüzde 1’i suçludur. Ergenkon’da da öyleydi. Şimdi yüzde 99 insan, o yüzde 1’in bedelini ödüyor. Cemaat bu konuda özeleştiri yapmalı. Cemaat taşeron olarak kullanıldı. ‘Atatürkçüler ile Cemaati birbirine düşürdük’ diye iktidar kendi diliyle de bunu itiraf etti.

Şu anda yapılan tabi ciddi bir soykırım. İnsanlar çalışamıyor, çoğu içeride, ailece içeride olanlar var. Elle tutulur sebepler yok. Ben de yargılanıyorum, Bank Asya’da param varmış diye. OHAL Komisyonu benim başvurumu reddetti ve bulduğu bahane çocuğumun okulu. Çocuklarımın okul ücretini yatırmışım, onu örgüte destek diye belirtmiş. Komedi resmen. Çocukları burslu okuyan kişileri de sizin çocuklarınız burada neden ücretsiz okumuş diye suçlamışlar. Bu okullar MEB’e bağlı milli eğitim kurumlarıydı. Terörist kurum ise kapatsalardı. Devletin istihbaratına rağmen bilmediğini ben nereden bileceğim. Halk Bankası’ndan para çekmişsiniz, onu Bank Asya’ya yatırmışsınız diyorlar. Ev kredisi almıştık ama ev kredisi olduğunu belirtmiyorlar. Gerçekten akla hayale sığmayacak ‘suç’larla yargılanıyoruz. Mahkemedeki davamın gerekçesi ise 17/25 Aralık sonrası hesap açmış olmam. Bank Asya’nın TMSF’ye devrinden sonra hesabım 5 ay kalmış, ona rağmen. Haluk Hoca’nın 9 ay kalmış hesabı. Öyle bir niyetimiz olsa TMSF’te devirden sonra çekersin parayı. Yüzde 99 insan burada ciddi bir soykırıma uğradı.

ÇALIŞTIĞI ÜNİVERSİTEDE KELEPÇEYLE DOLAŞTIRDILAR

Eşinizin kanser olduğunu ilk siz ilk siz fark ettiniz. O süreç nasıl geçti?

Ben serbest kaldıktan sonra eşimi ziyarete gitmeye başladım. Üçüncü ziyarette camın arkasından, çok kalın bir cam olmasına rağmen sarılığını fark ettim. Gözlerin çok sarı olmuş dedim. Hepatit taşıyıcısıydı. Testlerimi 15 gün önce gönderdim ama kaybolmuş dedi. Beni de üzmek istemiyor. Birkaç soru sordum. Zaten dışarı çıkınca ağlamaya başladım. Ben dahiliye uzmanıyım. Biliyorum, masum bir şey gibi durmuyor. Safra kesesi taşı olsa başka bir bulgu verir. Avukatı aradım. Derhal hastaneye sevk ettirin dedim.

Hastaneye sevk edildi. Devlet hastanesi sağolsun tetkikleri hızlı yaptılar. Kanser ön tanısıyla eşimi Gaziantep Üniversitesi Hastanesi’ne sevk ettiler. Tabi benim de üniversitem, eşimin çalıştığı üniversite. Başsavcıdan rica ettim. Bu adam bu üniversitede çalıştı, kolunda askerler olsun ama kelepçe ile dolaştırmayın, çok ağır bir şey bu. Psikolojisini çok etkiler dedim, rica ettim. Bütün üniversitede kelepçe ile dolaştırıldı. Çok rencide ediciydi.

ERZURUM’A SÜRGÜN TEHDİDİ

Gardiyanlar tarafından tehdit edildiğinizi söylemiştiniz. Hastanede tam olarak ne yaşandı?

Radyoloji bölümünde tanıdığım hocalarımız var. Sağolsun işlerimizi hızlandırdılar. Aynı gün tetkikleri yaptılar. Ve ben işlemleri hızlandırdığım için gardiyanlar tarafından tehdit edildim. Ben devlet hastanesinde çalıştım. Devlet hastanesindeyken sık sık hasta getiren gardiyanlar bunlar. ‘Hocam çok göze çarpıyor, hiçbir hasta tutukluya aynı gün MR randevusu verilmez. Sizin hastanızın aynı gün yapıldı.’ dediler. E ne yapalım, randevu alalım. Dedim ki bu kanser çok agresif, iki gün bile çok büyük bir zaman kaybı. ‘Eşinizi Erzurum’a sürerler bizden söylemesi. Biz sizin kötülüğünüzü istemiyoruz ama idare bu kadar hızlı yapıldığını görürse eşinizi Erzurum’a sürer’ diye tehdit etti. Zaten başka hasta da olsa kanser şüphesi varsa aynı gün tetkiklerin yaptırılması gerekir. Gardiyan olarak sizin araya girmeniz gerekir. Bu insanın canı size, devlete emanet.

Görev yaptığı hastanede kelepçeli dolaştırılmak eşinizin hastalığını nasıl etkiledi?

Çok vakur bir duruşu vardı. Dik bir şekilde dolaştı. Yaklaşmamız yasaktı, ben uzaktan izliyordum onu. Hiçbir şekilde boynu bükülmedi, eğilmedi. Ben yanlış bir şey yapmadım, başım dik alnım açık. Bir suç işlemedim, bu onların ayıbı dedi. Çok ağır bir şey ama belki beni üzmemek için önemli değil dedi. Öğrencileri gördü onu orada. Hocam hocam diye arkasından koşanlar oldu. Onların gözleri önünde öyle dolaştırdılar.

Ameliyat edilmeden önce eşiniz cezaevine gönderilmişti. O süreçte de sizi çok üzmüşlerdi.

Eşimin şuurunu bozacak derecede bilirubin düzeyi olmasına rağmen geri cezaevine gönderdiler. Oysa hastanede yatırılması ve bir hafta bol sıvı verilmesi gerekiyordu. Ama o halde bir haftalık süreci cezaevinde geçirmesi uygun görüldü. Doktoruna sorduğumda “Başhekimden talimat geldi” dedi. Ama bir doktor talimatla davranamaz. Bizim yeminimiz var. Ben cezaevine gönderildiğini öğrendiğimde servisi aradım. Gece göndermişler. Şaşırdım. Doktor da benim aynı klinikte çalıştığım bir kişi. “Başhekimin talimatıyla gönderildi. Bir hafta sonra ameliyat gününde gelecek” dedi. Bir hafta sonra geldi ama bilirubinleri düşmediği için ameliyat ertelendi. Orada 15 gün kaybettik.

CERRAHIN TEHDİT EDİLDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM

Ameliyatı sırasında neler yaşandı?

Ameliyat 9,5-10 saat sürüyor. Cerrahinin en çömezine verdiler o görevi. Halbuki o ameliyatta usta olan bir hekim vardı üniversitede. Onu muhtemelen tehdit ettiler diye düşünüyorum. Adam bize bir şey söylemedi ama son anda vicdanı rahat etmeyip ameliyata girdiğini biliyorum. Basit bir ameliyat değil. Midenin, pankreasın bir kısmı alınıyor, safra yolları alınıyor.

Ameliyattan sonra tekrar cezaevine mi gönderildi yoksa tahliye mi oldu?

Bir hafta yoğun bakımda kalması gerekiyordu. İki gün tutarız, sonra mahkum koğuşuna göndeririz dediler. Buradaki mahkum koğuşu çok kötü bir yer. Muhtemelen başhekimlikten gelen bir talimattı o da. Ameliyattan sonra çok komplikasyon çıkınca gönderemediler mahkum odasına. Yoğun bakımda yattı. Biz bu arada sürekli tahliye için taleplerde bulunduk. Hep reddedildi. Beşinci başvurumuzda vicdanlı birine denk geldi sanırım tahliye ettiler.

“TEKRAR TUTUKLANSAM BİLE DÖNECEĞİM”

Haluk beyi bütün Türkiye pasaport engeli ile karşılaşınca tanıdı.

Başından beri gidip pasaport almak için avukata sordu, avukat vermezler dedi. Bir-iki girişimde bulundu. Negatif sonuç aldık. Sonra ben dilekçeyle başvuracağım dedi. Valilik dilekçesini almadı. Dilekçenin gelen evraka girişini zorla yaptırdı. Twitter’dan bir kampanya başlatınca pasaportu öyle verdiler. Bize çok insan dedi ki pasaportunuzu aldınız, bu ülkede kalmayın, ekonomik imkanınız da var, gidin diye. Eşim dedi ki, ‘Ben simdi dönmezsem insanlar kaçtı diyecekler. Bak işte bir tanesine verdik kaçtı gitti, verirsek kaçacaklar. Diğer insanların pasaport almasına engel olmuş olacağım. Tekrar tutuklansam da döneceğim dedi. Tabi yurt dışında özgür yaşamak daha iyi ama başkalarının önünü kesmemek adına ve benim memleketim, orada savaşımı vermek adına döneceğim dedi. Burası bizim vatanımız, kimsenin vatanı değil. Biz bir suç işlemedik. Ne ile yargılandığımızı söyledim. Haluk Hoca STV’de 20 sene önce “Kitaplık” diye bir program yaptı. Programa davet ettiği kişiler hep AKP’ye yakın isimler, geçmiş program kayıtları olsa görülür. STV’de program yapmışsın, çocuklarını Cemaat okuluna göndermişsin, bir de Bank Asya dediler. Başka bir şey yoktu.

EMEKLİ TAZMİNATLARIMIZI VERMEDİLER

Emekli parasını alamama gibi bir durum da vardı sanırım.

İkimiz de emekli tazminatımızı alamadık. Haluk hocayı biraz geç emekli yaptılar. Çok başvurduk, rahat on tane dilekçemiz vardır herhalde SGK’ya yazdığımız. 200 bin liraydı sanırım bir profesörün emekli tazminatı. Haluk beyin tazminatı için bir cevap gelmedi mahkemeden. Benim tazminatım için mahkeme cevap yazdı. KHK ile atıldığım ve daha sonra başka bir kurumda çalıştığım için alamayacağımı söylediler. Çalışmayıp aç mi kalsaydım, diyeceğin kimse yok karşında tabii ki.

Son dönemde iyileşti artık kanseri atlattı diye düşünüyorduk. Öyle görünüyordu. Hastaneye tekrar kaldırılmasına üzüldü herkes. Tekrar mı nüksetti?

Aslında en son Şubat 2020’de yaptığımız tetkikleri normaldi. Ama sık enfeksiyon geçirdi. Arefe günü mü, bayram günü mü, kötü oldu. Omuz ağrısı vardı. Acıbadem Hastanesine gittik. Tomografisini çektiler. Enfeksiyon var dediler. Antibiyotik başlattılar ama iyi bir tedavi yapılmadı. Bayram bitiminde Adana’da Başkent Hastanesi’ne yatırdık. 10 santimlik bir kitle varmış aslında. Acıbadem’deki radyologlar görmemişler. Tabi belki o gece acaba görselerdi bir müdahale edilebilir miydi onu bilemiyoruz. Şubattan sonra bir ilerleme olmuş. Kanser beş sene dolmadan atlatıldı denilemez. Eşimin kanseri 3 defa nüksetti. Atlattı diyemiyorduk da iyi gidiyor diyorduk. Her türlü tedaviyi denedik, yani Türkiye’de de çok para harcadık, yurt dışında da çok harcadık.

Almanya’daki tedavinin hastalığına bir faydası olmadı mı? 

Katkısı olsaydı iyileşirdi. Çünkü yeni bir tedavi o, kişiye özel bir aşı yapılıyor. Yeni bir tedavi, ama elimizde imkan varken deneyelim dedik bunu. Ama çok katkısı olmuş olsaydı iyileşmiş olurdu. Biz o tedaviyi aralıkta bitirdik en son.

“HALUK KOMŞUMUZUN OĞLUYDU”

26 yıllık bir evliliğiniz var. O yıllar nasıl geçti?

Benim hem lise arkadaşımdı, iki sınıf üstümdeydi. Hem de komşumuzun oğluydu. İki taraftan da tanışıyorduk. Adana Anadolu Lisesi’nde okuduk ikimiz de. Evlenmeden önce on yıllık bir tanışıklığımız vardı. Çok iyi bir insandı. Saf, temiz, masum bir insandı. Herkese el uzatırdı. Etrafındakileri motive ederdi “hadi çalış, hadi doçent ol, hadi şu okulu oku” derdi. Kimseyi kıskandığını görmedim. Bazen çok değmeyen insanlara çok sabır gösterirdi. Devam ettirirdi, arkadaşlıklarını koparmazdı. Ben o yapıda insan değildim mesela, beğenmiyorsam bir süre sonra ilişkimi koparırım. Zaten bu kadar çok çevresi olması onunla ilgili. Karşındakini hatasıyla kabul ederdi. Titizdi, düzenliydi, tertipliydi. Ve karşıdaki insanlardan da bunu bekliyordu. Bir de dava adamıydı, idealistti, entelektüeldi, çok okurdu. Mesela yazın bir aylığına yaylaya giderdik, yaylaya bir koli kitapla götürürdü. Onları sürekli okurdu.

Bir vasiyeti oldu mu? Bununla ilgili hiç konuştunuz mu?

Son 1 haftaya kadar hep umutluydu. Biz de umutluyduk. Çok dua edeni vardı bir mucize olur diye bekledik açıkçası. Bazen olabiliyor bir insanın bir duası denk gelip bir şeyler olabiliyor. Bana değil ama son haftaya kadar KHK akademi toplantılarına katıldı. Orada da söylemiş. Bu davanın devam etmesi, yani bu ülkeye adalet hak-hukuk gelene kadar mücadele edilmesini vasiyet etti. Hasta yatağında bile memleketin halini düşünüyordu.

“Cenazemi KHK’lılar kıldırsın, onlar yıkasın” diye bir şey dedi mi?

Onu da arkadaşlarına söylemiş. Ankara’dan KHK’lı bir imam arkadaşı geldi. KHK toplantılarında tanışmışlardı. Hem yıkama işlemini yaptı hem namazını kıldırdı. Bizim için de iyi oldu. Bana söylemeyi unuttu sanırım. Benim mesela öyle bir vasiyetim KHK’lılara değil de, aileme olmuştur. Bir Diyanet imamı benim namazımı kıldırmasın. Eğer başka biri bulunamıyorsa namaz da kıldırılmasın dedim. Ölmeden 2-3 gün önce mezar yerini söyledi. ‘Seni kırmak istemiyorum, üzülmeni de istemiyorum ama sana bir şey söylemek zorundayım’ dedi. Aile mezarlığı var abisinin aldığı. Abisi de vefat etmişti. Yengeme söyle, ben oraya gömülmek istiyorum. Abilerim ve babamın yanına. Ondan izin al dedi. Yengem her sene Bodrum’a gider. Bodrum’a gitmeden önce mezarlığın tapu işlerini hallet dedi. Eğer ona izin vermezlerse annesinin yanına defnedilmek istedi. Hiç isyan etmedi. Hep şükretti. Ben dahiliyeciyim çok ölen insan gördüm. Ama öylece sakin ölüme giden bir insan daha görmedim.

Savaş’ın cenazesi Çukurova Kabasakal Mezarlığı’na defnedildi.

Bilimsel makalelerine atıf sayısı çok yüksekti, özgün fikirleri vardı. Nasıl çalışıyordu eşiniz?

Aslan gibi adamı yediler. Haluk Türkiye için bir kayıp. Bilimsel manada da büyük bir kayıp. Çok sayıda makalesi var. Makalelerine 5 binin üzerinde atıf var. Amerika’ya gitse özel insan statüsünde biri oluyor. Havada kapılacak bir insan. Bir balgam sökücüyle şizofreni tedavi etmiş bir insan. Kaç kişinin aklına böyle bir şey gelir de araştırır? Türkiye ve Türk camiası için bir kayıp. Çok düşünürdü. Hasta yatağında bile kaç tane makale okudu bana. Ve son çarşambaya kadar da KHK Akademi’ye de katıldı. Sen böyle bir insanı üniversiteden atıyorsun, kim kaybediyor? Yetiştireceği insanlar nasıl ellerde yetişiyorlar? Bir bu ellerde yetişen öğrenci var, bir de ehil olmayan elde yetişen öğrenci var. Türkiye kendi öz evlatlarını yiyor. Çok değerleri kaybettiler. Bu değeri yerine koymak yıllar alır. Benim de Haluk Hoca’nın da sadece 22 sene eğitim hayatımız var. Bizim gibi birçok akademisyen, birikim harcandı. Sen o birikimi nasıl yerine koyacaksın. Şimdi ‘kamplara alalım, beyinlerini yıkayalım, en azından bu insanlardan faydalanalım’a geldi olay. Çünkü yetişmiş kendi öz evlatlarını yediler.

Bir çeşit fikirsel soykırım da öneriyorlar.

Evet, fikirsel bir soykırım da oldu. Düşünceni değiştirip, beynini yıkayacaklar ama senin birikiminden faydalanacaklar. Bir Haluk Savaş 40 senede yetişiyor. Kolay mı? Bizim için çok özel bir kayıp. Ama ülke için daha büyük bir kayıp.

Haluk bey, CHP’li olduğunu her fırsatta söylüyordu. Muhalefetten sizi arayan, cenazeye katılan oldu mu?

Kemal Kılıçdaroğlu taziye için aradı, sağ olsun. Sezgin Tanrıkulu aradı. Birkaç HDP milletvekili aradı. Onun dışında mesela Saadet Partisi sadece birkaç kişiyi göndermişti. İyi Parti’den arayan soran olmadı. Yani böyle bir kıymet iktidarın zulmüyle ölüyor ve muhalefet de buna sahip çıkmıyor. Yine en fazla sahip çıkan Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Sezgin Tanrıkulu oldu. Saadet Partisinin aramaması bence büyük bir eksik. Haluk Hoca muhafazakar kesimin de bir rengiydi. Hem sosyal demokrat hem dindar bir insandı.

KILIÇDAROĞLU İLE 5 DAKİKA

Kılıçdaroğlu ile ne konuştunuz?

5 dakika konuştuk. Eşimi kaybettik ama sizden rica ediyorum mağdurlara daha çok sahip çıkın dedim. Bu zamana kadar en çok sahip çıkan siz oldunuz ama daha fazla insan ölmesin dedim. Çok nezaketli ve kibar karşıladı.

Mağdurlara daha fazla sahip çıkın deyince tepkisi ne oldu?

Elimizden geleni yapıyoruz, inanın uğraşıyoruz dedi. Hatta partisinin içinde sürekli fetö fetö diye iktidar diliyle konuşan insanların olmasından rahatsız olduğumu da belirttim. Çünkü bu iktidarın dili, bu söylem çok doğru bir söylem değil. Sizin partiden bunu çok kullanılıyor dedim. Haklısınız ama her zaman herkese ulaşamayabiliyoruz, dedi.

KHK’LILAR İÇİN HASTA BEDENİNİ SÜRÜYEREK SAVAŞTI

Cenazesine katılım azdı. Açıkçası daha fazla KHK’lının katılacağını düşünmüştüm.

Twitter’dan, Facebook’tan biz duyurmadık. Koronanın da etkisi olabilir. Bir de bir arkadaşımız ‘tanıdığım KHK’lılara söyledim, korktular gelmediler’ dedi. Eşim KHK’lılar için hasta bedenini sürüyerek savaşan bir insandı. Hastaneye yattığı güne kadar KHK’lıların hakları, hukukları için uğraşan birine bence de vefasızlık bu. Tabi kimseyi suçlamıyorum. Eşim son dönemde hastaneye yatmadan önce 70 kiloya düşmüştü, yattıktan sonra daha da zayıfladı. Fotoğraflarda bileklerinin inceliğini görüyorsunuzdur. Zaten fişlenmişsiniz, KHK ile atılmışsınız. Bugünlere gelinmesinin nedeni herkesin ya korkuyla ya da beklentiyle sinmesiydi. Haluk Hoca gibi korkmadan ortaya çıkan insan sayısı maalesef bir elin beş parmağını geçmiyor.

Haluk Savaş, HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Münir Korkmaz, KHK platformlarının kurulmasında öncülük ettiler.

Haluk Savaş ve Gergerlioğlu gibi isimler bu korku duvarının yıkılması için aslında çok çağrı yaptı, adım attı.

İnanın bazen kızıyordum eşime. Bazıları parmağını kımıldatmıyor, bekliyor ki Haluk Hoca bir şey yapsın. Kendileri korkuyor, evinden çıkmıyor, bir tweet atmıyor. Cenazesine de o korku nedeniyle katılım azdı. Bizim tanıdığımız insanlar geldi, o ayrı ama tanımadığımız insanlarla da cenazenin dolup taşması gerekirdi. 150 bin KHK’lı var. Tabi korona etkendir ama koronadan çok korkunun etken olduğunu düşünüyorum. Haklarınızı arayın diye Haluk hoca gerçekten çok uğraştı. Kortuğunu söyleyenlere biz yeterince elimizi taşın altına koyuyoruz, siz de cesaretli olmalısınız diye yol açardı. Tam manasıyla hak arama mücadelesi yapılmadı. Benim eşim eğer kendini bu davaya adamamış olsaydı, mağdurlar için uğraşmasa, dinlense, uykusunu alsa, dinlense bir 3 sene daha yaşardı. Hastasın gitme derdim. Beni beklerler deyip mutlaka giderdi. Gerçekten şehir şehir gezdi. 130 kilo olan adam 70 kiloya düştü. Şimdi gitti o, bundan sonra ne olacak?

Mirasına sahip çıkılıyor diye biliyorum. Öyle değil mi?

Çıkılmaya çalışılıyor tabi ki ama onun daha farklı bir aurası vardı. İnsanlara dokunuşu farklıydı. Hem çok zeki hem çok entelektüel hem de fedakardı. Empatisi çok yüksekti. Tabi ki sahip çıkan arkadaşlar var, ben de sahip çıkacağım ama onun gibi aynı duruşta kimse yok maalesef. Aynı şekilde adayan da yok. Ben de 12 sene önce meme kanseri oldum. Çok içe döndüm. Kendimle ilgilendim. Bedenimi dinlendirmem ve direncimi artırmama gerektiğinin farkındaydım. Haluk Hoca da farkındaydı ama bunları yapmadı. Ama bunun kıymeti ne kadar bilinir bilmiyorum. O tabi ki, bilinsin diye değil, Allah rızası için, demokrasi adına, bu ülkede çocuklarımızın daha iyi yaşayabilmesi için, mağdurlar, mazlumlar adına yaptı bunları. Herkesin de bu şekilde elini taşın altına koyması gerekiyor. Korku, sinmişlik nereye kadar.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bir kitap hazırlanıyor. Söz Uzun Hayat Kısa diye. KHK’lı arkadaşları biyografi türünde bir çalışma yapıyorlar. Bir kısmınız ben düzenleyeceğim, bir kısmını profesör bir hocamız var, ondan rica edeceğiz. Daha vakit var. Ama öyle bir kitap da yayınlanacak.

Kaynak: Bold Medya

Exit mobile version